DÜNYASuriye

Beşşar Esad:Türkiye Suriye’de Akıtılan Kanlardan Doğrudan Sorumludur

 Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad dün Dünya televizyonuna verdiği mülakatta, bölgesel ve yerel durumlara değinerek Suriye’nin bölgesel ve uluslar arası bir savaş verdiğini, bu savaşın sonlandırılması için zaman gerektiğini söyledi.

Durumun iyiye gittiğini belirten Cumhurbaşkanı el-Esad, “Fakat hala kesin çözüme ulaşılamadı” dedi.

El-Esad, Suriye’nin hakları, direnişe karşı tutumu, İran ve batının hoşlanmadığı eksenle ilişkileriyle ilgili ilkeli tutumunun bedelini ödediğine dikkat çekerek tampon bölge konusunun şu an fiili olarak mevcut olmadığının ve Suriye’ye karşı düşmanca bir rol oynayan ülkeler için dahi objektif bir durum teşkil etmediğinin altını çizdi.

Cumhurbaşkanı el-Esad’ın Dünya televizyonuna verdiği mülakat’ın tam metni şöyle: Halep’teki durumlara ilişkin soruyu yanıtlayan Cumhurbaşkanı, Halep’teki durumun Suriye’deki durumdan ayrı tutulamayacağını, tek farkın Halep ve Şam’ın Suriye’nin en büyük ve en önemli iki kenti, birinin siyasi diğerinin ekonomi başkenti olmasında yattığını söyleyerek “normal vatandaş Halep dâhil durumları tırmandırmaya dayanarak değerlendirmektedir. Tırmandırma gördüğü zaman durumun daha kötü, sükûnet gördüğü zaman ise durumun daha iyi olduğunu düşünüyor. Fakat bu değerlendirme yanlış. Askeri ya da güvenlik operasyonları olduğu zaman sürekli bir tırmandırma mevcut. Aniden iyi ya da kötü bir şekilde sonuçlanabilir. Sürekli bir sükunet ise tırmandırmayla sonuçlanabilir” dedi.

Sorun Birinci Derecede İrade Savaşıdır… Silahlı Kuvvetler Büyük Bir Başarı Sağlıyor

Cumhurbaşkanı el-Esad, sonuçta sorunun birinci derecede irade savaşı olduğunu söyleyerek ellerinde ülkeyi yıkacak bir irade bulunduğuna dikkat çekti.

Dera kentiyle başlayıp Homs, Şam, Halep, Deyrezzor ve Lazkiye’ye ve tüm kentlere sıçradıklarını, bir yerden bir yere intikal etmeyi denediklerini dile getirerek önemin Suriye açısından kentin büyüklüğü ya da ağırlığının farklılığına göre önemin değiştiğine işaret etti.

“Fakat silahlı kuvvetlerin yürüttüğü zor savaş teknik, taktik ve stratejik açıdan göz önünde bulundurulduğunda en zor savaş tipi olduğu söylenebilir. Buna rağmen silahlı kuvvetler bu alanda büyük bir başarı sağlamaktadır” diyen Cumhurbaşkanı, herkesin birkaç gün yada birkaç saat içinde başarı sağlanması yada sonuç alınmasını istediğine dikkat çekti.

Bunun imkânsız ve mantıksız olduğuna işaret eden el-Esad, “biz bölgesel ve uluslar arası bir savaş yürüyoruz. Bu savaşın sonuca ulaştırılması zaman gerektiriyor. Fakat tüm bunları bir cümleyle özetlemek gerekirse ilerlediğimizi, durumun pratikte daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Fakat kesin sonuca hala ulaşılamadı diye konuştu.

Türkiye Suriye’de Akıtılan Kanlardan Doğrudan Sorumludur

Suriye’nin komşu ülkeler ve özellikle Suriye devletine karşı her türlü silahlanma, finans ve askeri eğitimi kolaylaştırarak ihlalde bulunan ülkelere yönelik tutumu konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, bazı komşu ülkelerin Suriye’ye destek vermesine rağmen teröristlere lojistik yardımların kaçırılmasını kontrol altına alamadığını söyledi.

Bazı ülkelerin ise, bunu göz ardı ettiğini ya da sakındığını, bazılarının da buna katkıda bulunduğunu belirten el-Esad, “ fakat biz Suriye, Suriye halkı ve vatan olarak istediklerimiz açısından kendimizi bu ülkelerden farklı konumda tutmalıyız. Devlet ya da halkla ilişki kurmak mı istiyoruz yada düşman mı olmak istiyoruz… Türkiye’de olduğu gibi bu devletin tutumu bellidir. Bu ülke Suriye’de akan ve akıtılan kanlardan doğrudan sorumludur” dedi.

El-Esad şöyle devam etti, “Türkiye’yle ilişkilerimizi geliştirmeye başladığımız zaman ilişkileri şahıs ya da geçici hükümetle kurulan ilişkiler olarak ele almadık. Yaklaşık 90 yıldır süren gergin ve çalkantılı ilişkiler tarihini göz önüne bulundurarak bunu silmek istedik. Bazı Türk yetkililerin cehaleti yüzünden geriye mi döneceğiz yoksa Türk halkıyla ilişkileri mi göz önünde bulunduracağız. Türk halkı kriz sırasında fiili olarak bize destek vermiş, aksi yönde bir tutum alması için sürdürülen medya kampanyaları ve akıtılan paraya rağmen istenen ters yöne sürüklenmemiştir” diye belirtti.

Öncelikle halkları düşünmek gerektiğini dile getiren el-Esad, hükümetler ve devletlerle sorunların geçici olduğunu, bu konuda tepkili davranmamak gerektiğini belirterek halklarla ilişkileri korumak gerektiğini, çünkü bu halklarını bizi fiili olarak koruyacağını, lojistik desteğin halk desteğin olmadığı zaman zayıf kalacağını kaydetti.

Bu halkların ülkelerine karşı tutumları ve bazı Suriyelilerin ülkelerinin politikaları komşu ülkelere zarar verdiği sürece girişimleriizlemesi konusunda ise el-Esad, bunun zaman gerektirdiğini, bu halkların bu hükümetlere karşı siyasi bir savaş yürüttüğünü unutmamak gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, objektif olmak gerektiğini, fakat aynı zamanda kar ve zararı hesaplama zorunluluğunu dile getirerek “halklara düşmanlık teröristlere verilen desteği azaltmayacaktır. Aksine bu desteğin daha fazla verilmesine imkân tanıyacaktır. İlişkilerinizi iyileştirmek ve bu halklara doğruları anlatarak yardım etmemiz gerekiyor. Bu halklar Suriye’de yaşanan gerçekleri, yetkililerinin tutumlarını öğrendiği zaman siyasi savaşında daha güçlü olacaktır. Bu hükümet ve yetkililerin siyasi ömrü de daha kısa olacaktır. Bu kısa ömre katlanabilir ve Suriye savaşına sonlandırana kadar uyum sağlayabiliriz” dedi.

Homs’taki durumlar ve hala iyileşme sağlanamamasına ilişkin soruyu cevaplayan el-Esad, Homs’un durumunun diğer illerin durumundan farklı tutulamayacağına dikkat çekerek kentteki çatışmaların sonlandırılmasındaki gecikmenin silahlı kuvvetlerin kentteki vatandaşların can ve mal güvenliğini göz önünde bulundurmasından kaynaklandığına işaret etti.

El-Esad, bununla birlikte silahlı kuvvetlerin tüm askeri ve ateş gücünü kullanması durumunda düşmanı kısa zamanda ezebileceğini, fakat bunun kabul edilemeyeceğini ve istenen sonucu veremeyeceğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı, “bu tür çalışmalar zaman gerektiriyor. Diğer yandan silahlıların Homs’ta sürekli destek aldığını unutmamak gerekiyor. Çünkü Homs kentini umdukları zaferin hareket merkezi olarak kabul ediyorlardı. Aynı zamanda Lübnan sınırına yakınlığını da hesaplamak gerekiyor” dedi.

Tampon Bölge Kurma Konusu Fiili Olarak Mevcut Değil

Tampon bölge konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, Suriye kentlerinin çoğunluğunun sınır bölgesi olduğunu, Deyrezzor, Haseke, Rakka, Halep, İdlib, Lazkiye, Dera, Süveyda ve hatta Homs’un bir bölümünün Irak’la sınır bölgesi olduğunu, bu durumun bazı bölgelerin tampon bölge olarak kullanılmasına olanak sağlayabileceğini belirterek fakat planlayıcıların yerine analiz yapamayacağını, bu konunun Suriye açısından önem taşımadığını söyledi.

“Tampon bölge kurmak istiyorlarsa eğer, tampon bölgeler devletlerin onayı ve iki ülke arasında yapılacak anlaşmalarla kurulur. Biz devlet olarak hiçbir zaman Suriye kontrolü dışında bir bölge olabileceği olasılığını düşünmedik. Ordu bir yere girmek isterse girebilir” diye ekledi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, “onlar pek çok bölgenin devlet otoritesinin dışında olduğunu düşündüler. Fakat ordu bu bölgelerin çoğuna kolaylıkla girdi. Bu nedenle tampon bölge konusunun fiili olarak mevcut olmadığını düşünüyorum. Aynı zamanda, bu konu düşmanca bir rol oynayan ülkeler için de objektif değil” diye belirtti.

Suriye ordusunun Golan cephesinde olması gerekirken kentler içinde olmasına ilişkin soruya yanıtında Cumhurbaşkanı el-Esad, tüm dünyada ordu ve silahlı kuvvetlerin görevinin vatanı korumak olduğunu, vatanı korumanın da dıştan koruma anlamına gelmediğini, içeriden de korumak anlamına geldiğini belirtti.

Herhangi bir yerden gelen düşmana karşı ordu ve silahlı kuvvetler başta olmak üzere ilgili kurumlar aracılığıyla vatanı savunmak gerektiğini ifade eden el-Esad, bu kez düşmanın dışarıdan değil içeriden hareket ettiğinin altını çizdi.

“Bunların Suriyeli olduklarını söyleyebilirsin. Düşman yabancı planları uygulamaya soyunan herhangi bir Suriyeli artık düşmana dönüşmüştür ve Suriyeli sayılamaz. Örneğin casusluk yapan bir Suriyelinin cezası idamdır. Düşmanın planlarını uygulayan da düşmandır. Düşman içeriden hareket edince silahlı kuvvetler de harekete geçmiştir” sözlerini ekledi.

Ordunun kentlerde bulunmasının direniş mantığıyla çelişip çelişmediği konusunda ise Cumhurbaşkanı, tam tersine Suriye’nin direniş düşüncesini sahiplendiğini söyleyerek direnişi sahipleniyorsa neden Golan yönünde direnmediği konusunun ise direnişin bir ülkenin topraklarını iade alma sorumluluğundan vazgeçtiği zaman ortaya çıktığını vurguladı.

Bunun, belki iç savaş nedeniyle Lübnan ve gerçekte bir devleti bulunmayan fakat haklarını iade almaya çalışan Filistin’e olduğu gibi Suriye’de mevcut olmadığına işaret ederek bu iki ülkede direnişin zorunlu olarak ortaya çıktığını, doktrinde, siyasette ve silahlı kuvvetler olarak toprakları iade alma hedefinden vazgeçildiği zaman Suriye direnişinin doğacağının altını çizdi.

Egemenlik Davalarında Suriye’nin Yeşil Işığa İhtiyacı Yok

Suriye’nin şu an toprakları üzerinde gerçekleştirdikleri için yeşil ışığa ihtiyaç duyup duymadığı konusunda ise el-Esad, her aşamada yeşil ışık gerektiğinin söylendiğini, Suriye 1976 yılında Lübnan’a girdiği zaman bunun söylendiğini ve diğer aşamalarda da tekrar edildiğini belirtti.

Suriye’nin egemenlik, ulusal ve yerel davalarda ne dosttun ne de düşmanın yeşil ışığına ihtiyacı olmadığını vurgulayarak “biz yeşil ışığa sahip değilsek vatan ve devlet olarak varlığımızın anlamı yok” dedi.

20120830-104722.jpgSuriye’deki hareketliliğin Ramazan ayında silahlı harekete dönüştüğü konusunda ise el-Esad, bu açıklamanın dakik olmadığını söyleyerek “olay ve gerginliklerin başladığı ilk haftalarda güvenlik ve polis güçlerinden şehitler düştü. Bunlar nasıl şehit oldu.

Göstericilerin ses dalgaları ya da füzelerle mi şehit düştüler. Bu mantıksız ve aslında silahla şehit oldular. Fakat silah türü ve silahlanmanın hedefi farklıydı. O dönemde ana hedef daha fazla sivilin öldürülmesi ve devlete karşı düşmanlığı arttırmak için göstericiler, güvenlik güçleri ve polise ateş açıp halkı etkilemekti” diye konuştu.

El-Esad sözlerini şöyle sürdürdü, “Bu planın başarısızlığa uğraması ardından geçtiğimiz Ramazan ayından itibaren silahlı eylemlere intikal ederek Baba Amro gibi devletin giremeyeceği yerlerde isyan bölgeleri oluşturmaya kadar vardılar. Fakat devlet bu bölgelere girince taktik değiştirdiler. Şu an Baba Amro’ya girdikten sonra ve pek çok kentte kurtarılmış bölge olduğunu sandıkları karargâhlarının düşmesi ardından vatandaşlara karşı daha fazla terör uygulama, suikast düzenleme ve vatandaşları yolları kesip un, ekmek, gaz, yakıt ve temel ihtiyaçların ulaşmasını engelleyerek cezalandırma yöntemine geçtiler.”

İlk günden itibaren silahlıların mevcut olduğuna dikkat çeken el-Esad, Suriye televizyonun Dera’da silahlıların ateş açmasına ilişkin yayınladığı ve asılsız olduğu söylenen görüntülerin gerçek olduğunu vurguladı.

Sokağın devletin savaşı sonlandırma da geciktiğinden söz etmesi, devletin zayıf olduğunu düşünerek pek çok kişinin olaylara karışması ve silahlanarak daha çok aldatılması konusunda ise el-Esad, devletin gecikmediğini, bunun en iyi kanıtının ise silahlı kuvvetlerin Dera’da olayların başladığı ilk aylarda büyük bir tırmandırma olduğunu hissederek kente girmesi olduğunu ifade etti.

“Bir an bile son noktayı koyma konusunda tereddüt etmedik. Fakat devletin attığı her adımla birlikte eylemlerini geliştirdiler. Buna karşılık devlet daha fazla adım atmak zorunda kaldı. Bazılara geçen aşamayla şimdiki aşamanın ayını şekilde ele alınmasını istiyor. Bu mantıklı değil. Çünkü hem aşama hem de eylem şekilleri farklıy. Aynı zamanda siyasi durum ve halk anlayışı da farklıy. Pek çok insan başlangıçta aldandı. Olanların bir tepki ve Suriye’yi etkileyecek bir Arap baharı olduğunu sanıyordu. Bu gençlerin tepkili olduklarını, silahlıların bulunmadığını ve devletin olanları uydurduğunu düşünüyorlardı” diye ekledi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu