HABERLERSuriye

Beşşar Esad’ın konuşması

Türkiye Suriye’de Akıtılan Kanlardan Doğrudan Sorumludur

 

Agustos 31, 2012

 

ŞAM – Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad Çarşamba günü Dünya televizyonuna verdiği mülakatta, bölgesel ve yerel durumlara değinerek Suriye’nin bölgesel ve uluslar arası bir savaş verdiğini, bu savaşın sonlandırılması için zaman gerektiğini söyledi.

Durumun iyiye gittiğini belirten Cumhurbaşkanı el-Esad, “Fakat hala kesin çözüme ulaşılamadı” dedi.

El-Esad, Suriye’nin hakları, direnişe karşı tutumu, İran ve batının hoşlanmadığı eksenle ilişkileriyle ilgili ilkeli tutumunun bedelini ödediğine dikkat çekerek tampon bölge konusunun şu an fiili olarak mevcut olmadığının ve Suriye’ye karşı düşmanca bir rol oynayan ülkeler için dahi objektif bir durum teşkil etmediğinin altını çizdi.

Cumhurbaşkanı el-Esad’ın Dünya televizyonuna verdiği mülakat’ın tam metni şöyle: Halep’teki durumlara ilişkin soruyu yanıtlayan Cumhurbaşkanı, Halep’teki durumun Suriye’deki durumdan ayrı tutulamayacağını, tek farkın Halep ve Şam’ın Suriye’nin en büyük ve en önemli iki kenti, birinin siyasi diğerinin ekonomi başkenti olmasında yattığını söyleyerek “normal vatandaş Halep dâhil durumları tırmandırmaya dayanarak değerlendirmektedir. Tırmandırma gördüğü zaman durumun daha kötü, sükûnet gördüğü zaman ise durumun daha iyi olduğunu düşünüyor. Fakat bu değerlendirme yanlış. Askeri ya da güvenlik operasyonları olduğu zaman sürekli bir tırmandırma mevcut. Aniden iyi ya da kötü bir şekilde sonuçlanabilir. Sürekli bir sükunet ise tırmandırmayla sonuçlanabilir” dedi.

Sorun Birinci Derecede İrade Savaşıdır… Silahlı Kuvvetler Büyük Bir Başarı Sağlıyor

Cumhurbaşkanı el-Esad, sonuçta sorunun birinci derecede irade savaşı olduğunu söyleyerek ellerinde ülkeyi yıkacak bir irade bulunduğuna dikkat çekti.

Dera kentiyle başlayıp Homs, Şam, Halep, Deyrezzor ve Lazkiye’ye ve tüm kentlere sıçradıklarını, bir yerden bir yere intikal etmeyi denediklerini dile getirerek önemin Suriye açısından kentin büyüklüğü ya da ağırlığının farklılığına göre önemin değiştiğine işaret etti.

“Fakat silahlı kuvvetlerin yürüttüğü zor savaş teknik, taktik ve stratejik açıdan göz önünde bulundurulduğunda en zor savaş tipi olduğu söylenebilir. Buna rağmen silahlı kuvvetler bu alanda büyük bir başarı sağlamaktadır” diyen Cumhurbaşkanı, herkesin birkaç gün yada birkaç saat içinde başarı sağlanması yada sonuç alınmasını istediğine dikkat çekti.

Bunun imkânsız ve mantıksız olduğuna işaret eden el-Esad, “biz bölgesel ve uluslar arası bir savaş yürüyoruz. Bu savaşın sonuca ulaştırılması zaman gerektiriyor. Fakat tüm bunları bir cümleyle özetlemek gerekirse ilerlediğimizi, durumun pratikte daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Fakat kesin sonuca hala ulaşılamadı diye konuştu.

Türkiye Suriye’de Akıtılan Kanlardan Doğrudan Sorumludur

Suriye’nin komşu ülkeler ve özellikle Suriye devletine karşı her türlü silahlanma, finans ve askeri eğitimi kolaylaştırarak ihlalde bulunan ülkelere yönelik tutumu konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, bazı komşu ülkelerin Suriye’ye destek vermesine rağmen teröristlere lojistik yardımların kaçırılmasını kontrol altına alamadığını söyledi.

Bazı ülkelerin ise, bunu göz ardı ettiğini ya da sakındığını, bazılarının da buna katkıda bulunduğunu belirten el-Esad, “ fakat biz Suriye, Suriye halkı ve vatan olarak istediklerimiz açısından kendimizi bu ülkelerden farklı konumda tutmalıyız. Devlet ya da halkla ilişki kurmak mı istiyoruz yada düşman mı olmak istiyoruz… Türkiye’de olduğu gibi bu devletin tutumu bellidir. Bu ülke Suriye’de akan ve akıtılan kanlardan doğrudan sorumludur” dedi.

El-Esad şöyle devam etti, “Türkiye’yle ilişkilerimizi geliştirmeye başladığımız zaman ilişkileri şahıs ya da geçici hükümetle kurulan ilişkiler olarak ele almadık. Yaklaşık 90 yıldır süren gergin ve çalkantılı ilişkiler tarihini göz önüne bulundurarak bunu silmek istedik. Bazı Türk yetkililerin cehaleti yüzünden geriye mi döneceğiz yoksa Türk halkıyla ilişkileri mi göz önünde bulunduracağız. Türk halkı kriz sırasında fiili olarak bize destek vermiş, aksi yönde bir tutum alması için sürdürülen medya kampanyaları ve akıtılan paraya rağmen istenen ters yöne sürüklenmemiştir” diye belirtti.

Öncelikle halkları düşünmek gerektiğini dile getiren el-Esad, hükümetler ve devletlerle sorunların geçici olduğunu, bu konuda tepkili davranmamak gerektiğini belirterek halklarla ilişkileri korumak gerektiğini, çünkü bu halklarını bizi fiili olarak koruyacağını, lojistik desteğin halk desteğin olmadığı zaman zayıf kalacağını kaydetti.

Bu halkların ülkelerine karşı tutumları ve bazı Suriyelilerin ülkelerinin politikaları komşu ülkelere zarar verdiği sürece girişimleriizlemesi konusunda ise el-Esad, bunun zaman gerektirdiğini, bu halkların bu hükümetlere karşı siyasi bir savaş yürüttüğünü unutmamak gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, objektif olmak gerektiğini, fakat aynı zamanda kar ve zararı hesaplama zorunluluğunu dile getirerek “halklara düşmanlık teröristlere verilen desteği azaltmayacaktır. Aksine bu desteğin daha fazla verilmesine imkân tanıyacaktır. İlişkilerinizi iyileştirmek ve bu halklara doğruları anlatarak yardım etmemiz gerekiyor. Bu halklar Suriye’de yaşanan gerçekleri, yetkililerinin tutumlarını öğrendiği zaman siyasi savaşında daha güçlü olacaktır. Bu hükümet ve yetkililerin siyasi ömrü de daha kısa olacaktır. Bu kısa ömre katlanabilir ve Suriye savaşına sonlandırana kadar uyum sağlayabiliriz” dedi.

Homs’taki durumlar ve hala iyileşme sağlanamamasına ilişkin soruyu cevaplayan el-Esad, Homs’un durumunun diğer illerin durumundan farklı tutulamayacağına dikkat çekerek kentteki çatışmaların sonlandırılmasındaki gecikmenin silahlı kuvvetlerin kentteki vatandaşların can ve mal güvenliğini göz önünde bulundurmasından kaynaklandığına işaret etti.

El-Esad, bununla birlikte silahlı kuvvetlerin tüm askeri ve ateş gücünü kullanması durumunda düşmanı kısa zamanda ezebileceğini, fakat bunun kabul edilemeyeceğini ve istenen sonucu veremeyeceğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı, “bu tür çalışmalar zaman gerektiriyor. Diğer yandan silahlıların Homs’ta sürekli destek aldığını unutmamak gerekiyor. Çünkü Homs kentini umdukları zaferin hareket merkezi olarak kabul ediyorlardı. Aynı zamanda Lübnan sınırına yakınlığını da hesaplamak gerekiyor” dedi.

Tampon Bölge Kurma Konusu Fiili Olarak Mevcut Değil

Tampon bölge konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, Suriye kentlerinin çoğunluğunun sınır bölgesi olduğunu, Deyrezzor, Haseke, Rakka, Halep, İdlib, Lazkiye, Dera, Süveyda ve hatta Homs’un bir bölümünün Irak’la sınır bölgesi olduğunu, bu durumun bazı bölgelerin tampon bölge olarak kullanılmasına olanak sağlayabileceğini belirterek fakat planlayıcıların yerine analiz yapamayacağını, bu konunun Suriye açısından önem taşımadığını söyledi.

“Tampon bölge kurmak istiyorlarsa eğer, tampon bölgeler devletlerin onayı ve iki ülke arasında yapılacak anlaşmalarla kurulur. Biz devlet olarak hiçbir zaman Suriye kontrolü dışında bir bölge olabileceği olasılığını düşünmedik. Ordu bir yere girmek isterse girebilir” diye ekledi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, “onlar pek çok bölgenin devlet otoritesinin dışında olduğunu düşündüler. Fakat ordu bu bölgelerin çoğuna kolaylıkla girdi. Bu nedenle tampon bölge konusunun fiili olarak mevcut olmadığını düşünüyorum. Aynı zamanda, bu konu düşmanca bir rol oynayan ülkeler için de objektif değil” diye belirtti.

Suriye ordusunun Golan cephesinde olması gerekirken kentler içinde olmasına ilişkin soruya yanıtında Cumhurbaşkanı el-Esad, tüm dünyada ordu ve silahlı kuvvetlerin görevinin vatanı korumak olduğunu, vatanı korumanın da dıştan koruma anlamına gelmediğini, içeriden de korumak anlamına geldiğini belirtti.

Herhangi bir yerden gelen düşmana karşı ordu ve silahlı kuvvetler başta olmak üzere ilgili kurumlar aracılığıyla vatanı savunmak gerektiğini ifade eden el-Esad, bu kez düşmanın dışarıdan değil içeriden hareket ettiğinin altını çizdi.

“Bunların Suriyeli olduklarını söyleyebilirsin. Düşman yabancı planları uygulamaya soyunan herhangi bir Suriyeli artık düşmana dönüşmüştür ve Suriyeli sayılamaz. Örneğin casusluk yapan bir Suriyelinin cezası idamdır. Düşmanın planlarını uygulayan da düşmandır. Düşman içeriden hareket edince silahlı kuvvetler de harekete geçmiştir” sözlerini ekledi.

Ordunun kentlerde bulunmasının direniş mantığıyla çelişip çelişmediği konusunda ise Cumhurbaşkanı, tam tersine Suriye’nin direniş düşüncesini sahiplendiğini söyleyerek direnişi sahipleniyorsa neden Golan yönünde direnmediği konusunun ise direnişin bir ülkenin topraklarını iade alma sorumluluğundan vazgeçtiği zaman ortaya çıktığını vurguladı.

Bunun, belki iç savaş nedeniyle Lübnan ve gerçekte bir devleti bulunmayan fakat haklarını iade almaya çalışan Filistin’e olduğu gibi Suriye’de mevcut olmadığına işaret ederek bu iki ülkede direnişin zorunlu olarak ortaya çıktığını, doktrinde, siyasette ve silahlı kuvvetler olarak toprakları iade alma hedefinden vazgeçildiği zaman Suriye direnişinin doğacağının altını çizdi.

Egemenlik Davalarında Suriye’nin Yeşil Işığa İhtiyacı Yok

Suriye’nin şu an toprakları üzerinde gerçekleştirdikleri için yeşil ışığa ihtiyaç duyup duymadığı konusunda ise el-Esad, her aşamada yeşil ışık gerektiğinin söylendiğini, Suriye 1976 yılında Lübnan’a girdiği zaman bunun söylendiğini ve diğer aşamalarda da tekrar edildiğini belirtti.

Suriye’nin egemenlik, ulusal ve yerel davalarda ne dosttun ne de düşmanın yeşil ışığına ihtiyacı olmadığını vurgulayarak “biz yeşil ışığa sahip değilsek vatan ve devlet olarak varlığımızın anlamı yok” dedi.

20120830-104722.jpgSuriye’deki hareketliliğin Ramazan ayında silahlı harekete dönüştüğü konusunda ise el-Esad, bu açıklamanın dakik olmadığını söyleyerek “olay ve gerginliklerin başladığı ilk haftalarda güvenlik ve polis güçlerinden şehitler düştü. Bunlar nasıl şehit oldu.

Göstericilerin ses dalgaları ya da füzelerle mi şehit düştüler. Bu mantıksız ve aslında silahla şehit oldular. Fakat silah türü ve silahlanmanın hedefi farklıydı. O dönemde ana hedef daha fazla sivilin öldürülmesi ve devlete karşı düşmanlığı arttırmak için göstericiler, güvenlik güçleri ve polise ateş açıp halkı etkilemekti” diye konuştu.

El-Esad sözlerini şöyle sürdürdü, “Bu planın başarısızlığa uğraması ardından geçtiğimiz Ramazan ayından itibaren silahlı eylemlere intikal ederek Baba Amro gibi devletin giremeyeceği yerlerde isyan bölgeleri oluşturmaya kadar vardılar. Fakat devlet bu bölgelere girince taktik değiştirdiler. Şu an Baba Amro’ya girdikten sonra ve pek çok kentte kurtarılmış bölge olduğunu sandıkları karargâhlarının düşmesi ardından vatandaşlara karşı daha fazla terör uygulama, suikast düzenleme ve vatandaşları yolları kesip un, ekmek, gaz, yakıt ve temel ihtiyaçların ulaşmasını engelleyerek cezalandırma yöntemine geçtiler.”

İlk günden itibaren silahlıların mevcut olduğuna dikkat çeken el-Esad, Suriye televizyonun Dera’da silahlıların ateş açmasına ilişkin yayınladığı ve asılsız olduğu söylenen görüntülerin gerçek olduğunu vurguladı.

Sokağın devletin savaşı sonlandırma da geciktiğinden söz etmesi, devletin zayıf olduğunu düşünerek pek çok kişinin olaylara karışması ve silahlanarak daha çok aldatılması konusunda ise el-Esad, devletin gecikmediğini, bunun en iyi kanıtının ise silahlı kuvvetlerin Dera’da olayların başladığı ilk aylarda büyük bir tırmandırma olduğunu hissederek kente girmesi olduğunu ifade etti.

“Bir an bile son noktayı koyma konusunda tereddüt etmedik. Fakat devletin attığı her adımla birlikte eylemlerini geliştirdiler. Buna karşılık devlet daha fazla adım atmak zorunda kaldı. Bazılara geçen aşamayla şimdiki aşamanın ayını şekilde ele alınmasını istiyor. Bu mantıklı değil. Çünkü hem aşama hem de eylem şekilleri farklıy. Aynı zamanda siyasi durum ve halk anlayışı da farklıy. Pek çok insan başlangıçta aldandı. Olanların bir tepki ve Suriye’yi etkileyecek bir Arap baharı olduğunu sanıyordu. Bu gençlerin tepkili olduklarını, silahlıların bulunmadığını ve devletin olanları uydurduğunu düşünüyorlardı” diye ekledi.

Kararlılık Şekli Krizin Aşamasına Göre Değişiyor

Devlet olarak halk anlayışının bulunmamasının sorun teşkil ettiğini, son aylarda devletin kararlığında Suriyeli vatandaşların durumu net olarak anlamalarının önemli rol oynadığını belirterek siyasi ve güvenlik koşullarında, halkın moralinde, olaylara ve silahlılara bakış açısında bir değişimin olduğunu ifade etti.

“Halk olanların bir devrim veya bahar olmadığı fark etti. Tam anlamıyla bir terör eylemi olduğunu idrak etti. Başlangıçta net olmayan dış unsur da netlik kazandı. Halk meclisinde ilk konuşmamı yapıp komplodan ve yüzleşmeden söz ettiğim zaman herkes hangi komplo ya da yüzleşme diye sorguladı. Her şeyi komplo olarak değerlendirmekle suçlandık. Olanlar tepki olarak değerlendirildi. Başkan duygusal ve iyi sözler söyleseydi sorun çözülürdü. Sorunun duygusallıkla başlayıp duygusallıkla bitmediği söyledim. Bir plan ve iç maşalar olduğunu söyledim. Biz baştan kararlılıkla hareket ettik. Çünkü durum netti. Fakat kararlılık şekli krizin aşamasına göre değişim gösterdi” diye konuştu.

Bu dönemde yolsuzluk yapan, krizi istismar edip tırmanmasına katkıda bulunan şahıslara ilişkin Cumhurbaşkanı el-Esad, her vatanda herhangi bir krizde ekonomik ve mali açıdan kriz tüccarları olan ve özel çıkarlar için krizden yararlanmaya çalışan şahıslar arasında fark bulunduğunu belirterek bu şahısların devlet içinde ya da dışında olabileceklerine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı, kriz sırasında yapılan hataların krizin ömrünü uzatmakla ilgili olmadığına işaret ederek hataların, saldırıların, hırsızlıkların ve ihlallerin yapıldığını, bunların bir kısmının sınırlı sayıda ortaya çıkarıldığını, suçluların adalete teslim edildiğini söyledi.

Suç işleyen ya da farklı nedenlerle krizin ömrünü uzatmaya çalışanların cezalandırılması gerektiğine dikkat çeken el-Esad, asıl sorunun bunların nasıl bilineceğinde yattığını, çünkü genelde meçhul değil bilinenin cezalandırıldığını, fakat gelen şikâyetlerin çoğunluğunun faili meçhul olduğunun altını çizdi.

Asıl meydan okumanın özellikle güvenlik çalışmaları ve kaos koşullarında şahısların kimliğini belirlemek olduğunu, bu durumda soruşturmanın daha çok zorlaştığını söyleyen el-Esad, fakat perspektif açısıdan koşulların aşılması ve sükunetin sağlanması ardından suçluların cezalandırılması gerektiğini kaydetti.

Suç işleyenleri hangi konumda olursa olsun adalete sevk etmek için kesin deliller bulunması gerektiğine de dikkat çekti.

Bazı yetersiz şahsiyetlerin tayin edilmesi ya da atama mekanizmasında hata olduğu konusunda ise Cumhurbaşkanı, “bu konuda gerçeklik payı olduğu gibi objektif olmayan bir yön de var. Gerçek olan Suriye’de şu ana kadar bilimsel anlamda beşeri kaynaklar idaresi bulunmadığıdır. Kamu görevleriyle ilgili projenin son rötuşlarında bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Söz konusu bilimsel alan görevlendirilecek şahısları devlete girdiği andan çıkışına kadar çalışma gelişimini kontrol ediyor. Fakat bir şahıs hakkında doğru değerlendirme yaptıktan sonra bu şahıs sapabilir. Bu nedenle devlet görevine tayin etme mekanizması yetersiz. Bu nedenle şahısları denemekten başka seçenek görünmüyor. Başarısız olan bir şahsı değiştirmek zaman alsa da bu durumda sorun yok” dedi.

Önemli olanın hata yapanlara müsamaha gösterilmemesi ve yerine başkasının atanması olduğuna işaret etti.

Basının hükümetin performansını denetlemede büyük rol oynamasına ilişkin soruyu yanıtlayan el-Esad, yetkililerin üst ve alt düzeylerden halk tabanından denetlenmesi gerektiğini belirterek şu an sadece üst düzede denetlemenin talep edildiğini, bunun da yetersiz olduğunu belirtti.

El-Esad, “bakan, genel müdür ve benzeri konumlarda üst düzey denetleme mümkün. Fakat memur statüsündeki görelilerin halk tabanından denetlenmesi zorunludur. Bu konuda basına önemli bir görev düşüyor. Basın bu görevi yerine getirmeye çalıştı.

Fakat bu makalelerde bazı sorunlara işaret ederek olmaz. Basın gelişmiş ülkelerde olduğu gibi delillere dayanan genel bir durum yarattığı zaman yetkililerin önünde soruşturma açma ve yargıya sevk etmekten başka bir seçenek kalmaz. Basının başarıya ulaşması için de devletin daha çok şeffaf olması, basının da kararlılıkla hareket etmesi gerekiyor” diye konuştu.

Kurumsallaşma ve her detayının gerçek rolünü oynaması konusunda ise Cumhurbaşkanı, tüm kurumlar olgunlaşmadan Cumhurbaşkanı dâhil herhangi bir sorumlunun görevinin yetersiz kalacağını belirterek Cumhurbaşkanının kurumların politikalarını genel olarak denetlediğini ve bazı hallerde müdahale ettiğini, fakat her gün binlerce durumla karşı karşıya kalındığını, vatandaşlarla ilgili davaların sadece kurumsallaşma olduğu zaman, ya da devlet işlerinin yönetimine vatandaşların katılımıyla günü birlik takip edilebileceğini söyledi.

Basına denetleme işlerine daha fazla müdahale etme imkânı veren bir mekanizmanın varlığı konusunda ise el-Esad, “Yetkili olarak benim açımdan görevimi yerine getirdiğim zaman başarılı olurum. Sizin rolünüz ise benim başarımdır. Basının bu konuda başarılı olması benim kişisel çıkarıma hizmet eder. Bu aynı zamanda vatanın çıkarınadır. Bu durumda vatan, kurumlar ve vatandaş başarılı olup rahat edecektir. Görevini yerine getiren herkes kazanır. Basının rolünü yerine getirmesi izin verme ya da vermeme sorunu değildir. Rolünü objektif olarak nasıl yerine getireceğini bilme sorunudur. Medya sonuçta bir otoritedir. Otoriteye sahip olan herkes bunu kendi çıkarına kullanabilir. Basının bunu kendi çıkarları için kullanmaması gerekiyor. Bu öncelikli olarak mesleki ahlaka dayanıyor” dedi.

Suriye Medyası Gerçek Bir Medya İmparatorluğuna Darbe İndirdi

Medya’ya vatana hizmet ya da denetleme kapsamında yeşil ışık yakılıp yakılmadığı konusunda ise el-Esad, bunun doğru olduğunu, fakat bilinçlendirme rolünü aşıp sorgulama rolüne soyunarak gerçekleştiğini belirterek “ medyanın rolü durumu sorgulama, deliller bulma ve çözüm önerileri getirmektir. Aynı zamanda sorumlulara bağımsız kararlarında yararlanabilecekleri çözüm önerileri sunmaktır” diye konuştu.

20120830-175725.jpgSuriye medyasının dışarıdan siyasi ve kanlı olarak hedef alınması, bazı televizyon kanallarının uydu yayınının durdurulması ve gazetecilerin kaçırılmasına ilişkin soruya cevabında el-Esad, yanıtın sorunun içinde olduğunu ve kendimizi kırbaçlamaktan vazgeçmemiz gerektiği yönünde önemli bir noktaya işaret ettiğini söyleyerek basın dâhil her alanda yetersizlikler bulunmasına rağmen her şeyin daha iyi olmasını umut ettiklerini ifade etti.

Cumhurbaşkanı, “bazılarının iddia ettiği gibi medya başarısız olsaydı eğer hedef tahtasına yerleştirilmezdi. Kötü, başarısız ve zararlı olsaydı eğer özel ve devlet olsun ulusal basın olarak bedava uydu yayını sunulurdu. Bu da Suriye medyasının onları açığa çıkardığını, dünyanın başkentlerindeki karar merkezlerinin arkasında durduğu ve mali destek verdiği gerçek bir medya imparatorluğuna darbe indirdiğini gösteriyor. Bu Suriye medyasının başarılı olduğunu kanıtlamak için yeterlidir. Fakat daha başarılı ve daha güçlü olabiliriz. Emellerimize, sizde basın olarak emellerinize ulaşmış değilsiniz. Bu hayatın gidişatıdır. Medyanın başarısız olduğunu söyleyenlere cevabımım budur” diye belirtti.

Para Karşılığında Kaçan Ya Rüşvetçi ve Yozdur Ya da Tehditlere Boyun Eğen Bir Korkaktır

Görevden ayrılma ve kopmalar, Suriye toplumunun bunlarla meşgul olması ve kopanların Suriye geleceğinin karanlık olduğunu görmeleri nedeniyle ayrıldıkları yönündeki söylemler konusunda ise el-Esad, “isimler bir yana geleceğin karanlık olması vatanı bırakmak için yeterli bir neden olabilir mi? Bu çok kısır bir söylem olduğu gibi vatanseverlikle ilgisi yok. Terimi incelersek kopmalardan söz ediliyor. Kopma başkanlık yaptığı bir kurumun daha büyük bir kurumdan ya da bir bölümünün ana kurumdan kopmasıdır.

Bu kurumun başındakilerin üst düzeyde ya da ana bölümde isyan etmesidir. Bu olmamıştır. Olan bazı konumlarda bulunan şahısların yurt dışına kaçmasından ibarettir. Bu kopma değil kaçmak ve firardır.

Kopma dıştan değil içten olur. Kaçan ya para karşılığında kaçan yoz ve rüşvetçidir ya da teröristler ya da başka taraflar tarafından tehdit edilen ve tehditlere boyun eğen bir korkaktır. Aydınlık bir geleceğe inanmayan şahıslardır. Bu gelecekten korkup yurt dışına kaçmıştır. Ya da emelleri olan ve istediği kazanç, imtiyaz veya belli konumlara sahip olamayıp kaçma kararı almıştır” dedi.

Farklı nedenlerin de olabileceğine dikkat çeken el-Esad, sonuçta kaçanların ya zayıf ya da kötü olduklarını, vatansever ve iyi bir insanın vatan dışına kaçmayacağını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı, “sonuç olarak bu eylemin olumlu ve devletin ve vatanın kişisel temizliği olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle rahatsız olmamamız gerekiyor. Pek çok şahsın bu özelliklere sahip olduğunu bilmiyorduk. Gerçek yüzlerini ortaya çıkardılar ve bu çok olumlu bir durum” dedi.

Pek çok kişinin yurt dışına çıkmak istediğini söylediğine dikkat çeken el-Esad, bunu isteyenlerin işini kolaylaştırıp gitmelerine izin verildiğini söyleyerek tüm vakalardan emin olamadıklarını, emin olunan durumlarda ise karşı çıkılmadığını dile getirdi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, pek çok kişinin daha önceden kopma adı altında yurt dışına çıkacağını söylemesine rağmen devletin bunları tutuklamadığını, çünkü bunu olumlu bir durum olarak gördüğünün altını çizdi.

Suriye Halkı Kaçanlara Saygı Duymuyor

Cumhurbaşkanı el-Esad, bazı vakalarda ellerinde bilgi ve büyük şüphe bulunduğunu, fakat kurumların ne yapılması ve nasıl davranılması gerektiğini sorduğunu belirterek bunun engellenmemesi gerektiği ve bunun doğru olmadığının söylendiğini, aksi halde vatandaşın bunları öğrenemeyeceğini dile getirdi.

Bunun yanı sıra vatandan çıkan herkesin siyasi hedef ya da emeli bulunması halinde bu emellerinin sona ereceğini vurgulayarak çünkü Suriye halkının kaçanlara saygı duymadığını, uzaktan kumandayla, dışarıdan yönetilemeyeceğini söyledi.

El-Esad, bu konunun tarihsel açıdan kesinleştirilmiş olduğuna işaret ederek bu nedenle Suriyeli’nin vatandaş herhangi bir şahsın kaçma arzusu duyduğunu hissederse onu teşvik etmesi gerektiğini dile getirdi.

Suriye’yi hedef alan büyük hamle kapsamında kaçışların artabileceği konusunda ise el-Esad, bu tür şahısların kaçmasının olumlu olduğunu, krizlerde bu tür durumların yaşanmasının doğal ve beklenen bir durum olduğunu, karamsar olmak yerine umutlu olmak gerektiğini söyledi.

Tutumlarımızın Bedelini Ödüyoruz

Cumhurbaşkanı el-Esad, Suriye’nin tüm bu yöntemlerle neden hedef alındığına ilişkin soruya yanıtında, bunun Suriye’nin tarihi olduğunu, Osmanlı İmparatorluğunun bir bölümünü oluştururken bile bu çatışmanın mevcut olduğunu, Şam diyarları bölgesinin stratejik bir alan teşkil ettiğini söyleyerek bağımsızlıktan ve Fransız sömürgeciliğinden kurtulduktan sonra meydana gelen tüm darbelerin dışarıdan finanse edildiğini, Suriye ve politikasına hakim olma amacı taşıdığını belirtti. Suriye’nin 8 Mart Devriminin ardından bağımsız bir politika izlemeye başladığına ve reform hareketinin ardından bu politikanın pekiştiğine değinen el-Esad, Suriye’ye saldırının şiddetlendiğini ve daha kararlılıkla sürdürüldüğünü kaydetti.

“Biz bugün bir kısmı Suriye hakları, direnişe karşı tutum, İran’la ilişkiler ve batının hoşlanmadığı eksenle ilişkilerimizle ilgili olan ilkeli tutumlarımız, bir kısmı da son tavrımızla ilgili olan tutumumuzun bedelini ödüyoruz. Bazıları Libya’nın bombalanmasına karşı takındığımız tavrın Arap Liginde uçuşa yasak bölgeyi reddeden tek tutum olduğu ve oylamada çekimser kalma anlamında olmadığının farkında değil” diyen el-Esad, Suriye’nin uçuşa yasak bölgenin saldırının başlaması anlamına geldiğinin farkında olduğunu ve bunun gerçekleştiğini vurguladı.

Suriye’nin bu tutumlarının ve 2008-2009-2010 yıllarında batıya açılmanın bedelini ödediğini, bazılarının bunun gerçek bir açılım olduğunu sandıklarını söyleyen el-Esad, oysa bu aşamada Suriye’nin tutumunu rızasıyla değiştirmeyi, özellikle Lübnan’da direnişe komplo kurmayı, Suriye ve Arap haklarına destek veren İran’la ilişkileri bozmayı hedeflediklerini ifade etti.

El-Esad, bu aşamada başarısızlığa uğramaları ardından Arap baharını Suriye’ye komplo kurmak için halklarına karşı yeni bir gerekçe olarak öne sürdüklerini söyleyerek tüm bu nedenlerden dolayı Suriye’nin bedel ödediğine vurgu yaptı.

Batı Bilgiyi Tekeline Alıp Üçüncü Dünya Ülkelerini Bilgiden Mahrum Etmek İstiyor

Açılım aşamasında Suriye’nin istenen şeyleri yapmaması, 2008-2010 yılları arasındaki teşvikler, yöntem ve araçlardaki değişim konusunda ise el-Esad, Suriye’den İran’dan uzak durmasının sürekli istendiğini bildirerek “cevabımız her zaman net olmuştur. Çünkü İran tereddüt etmeden, yanımızda duran, kanaatlerimiz konusunda tartışmaya girmeden sadece Suriye hakkı ve görüşü olduğu için haklarımıza destek veren bir ülkedir. Ondan uzaklaşmamız mümkün değil. İlkesel olarak da bize karşı vefalı olan bir taraf veya ülkeyi reddetmek kabul edilemez. Çıkarsal açıdan ise, İran İsrail Büyükelçiliğini Filistin elçiliğine çevirmiş, Filistin hakkının yanında durmuş bir ülkedir. Arap ülkesi olarak sadece Filistin haklarından söz ediyoruz. Bu ülkeye karşı değişmemiz imkânsız” diye konuştu.

O dönemdeki çabaların bu dosyanın bir parçası olmamıza rağmen İran nükleer dosyasıyla bağlantılı olduğunu bildiren el-Esad, İran’ın bu konuda yardım istemediğini, çünkü davanın bölgesel değil uluslar arası gündeme taşındığını, Suriye’den İran’ı çıkarlarına aykırı konularda ikna etmesinin istendiğini belirtti.

“Biz bu konuyu geleceğe dönük çıkarlarımız ve ulusal güvenliğimizin geleceği ile bağlantılı olarak ele aldık. Çünkü barışçıl nükleer enerjiye sahip olmak isteyen İran için geçerli olan gelecekte bizim için de geçerlidir. Batı ise bilgiyi tekeline alıp üçüncü dünya ülkelerini bundan yoksun bırakmak istiyor” dedi.

Direnişle konusunda ise Cumhurbaşkanı, Suriye’den Filistin ve Lübnan’daki direnişe karşı işbirliği yapmasının istendiğini, Lübnan’da direnişi baltalayacak bazı icraatlar alınması yönündeki tüm taleplerin reddedildiğini söyledi.

El-Esad, “onlar açılım ilkesi, tekrarlanan ziyaretler yıllar önce 2005 yılında el-Hairi davasından sonra başkanını katil olarak kabul eden daha sonra barışın yaratıcısı ilan eden batı medyasının Suriye’ye alkış tutmasına bel bağlamışlardı. Bu batının ikiyüzlülüğü konusunda net bir fikir veriyor. Bu aşamada da başarısız olunca Arap baharı Suriye politikasından kurtulmak için yeni bir fırsat oldu” sözlerini ekledi.

Ekonomimizi Yeni Koşullara Göre Şekillendirmemiz Gerekiyor

Suriye’nin halkı hedef alan yaptırımları aşması, bazılarının Suriye’nin ekonomik baskılar sonucu ekonomik açıdan yıkılacağı yönündeki söylemler ve yaptırımların siyasi hedeflerini gerçekleştirmelerine yardımcı olup olmayacağı konusunda ise Cumhurbaşkanı, bu tür yaptırımların doğal olarak Suriye’yi etkileyeceğini, fakat belli oranlarda etkileyeceğini ifade ederek bu oranların koşullara uyum sağlanmasına bağlı olduğunu dile getirdi.

El-Esad, İran’ın yıllardır devam eden ağır yaptırımlara rağmen büyük ilerleme kaydettiğine dikkat çekerek “ biz tarih boyunca zekâya sahip olmuş bir halkız. Uyum gösterme gücüne sahibiz. Tarih boyunca krizlere tanık olduk. Bu krizlere özellikle üreten bir ülke olmamız nedeniyle uyum sağlayabildiğimiz şüphe götürmez. Biz birinci derecede ithale dayanan bir ülke değil her alanda üreten bir ülkeyiz. Fakat ekonomimizi bu yeni koşullara uyum sağlayacak şekilde şekillendirmemiz gerekiyor. Bu durumda kazançlı oluruz” diye konuştu.

Suriye ekonomisinin 80’li yıllarda uygulanan yaptırımların gölgesinde geliştiğini, o dönemde Suriye’nin elinde hammadde ve bankalarında rezerv dahi bulunmadığını bildiren el-Esad, o dönemdeki zor koşullara rağmen sanayisini geliştirebildiğinin altını çizdi.

El-Esad, bugün Suriye’nin elinde biraz düşünmeyi ve bilimsel planlamayı gerektiren daha büyük imkânlar bulunduğunu bildirerek bu imkânlardan yararlanılabileceğini, kendine yetebilme ve bazı tüketim alışkanlıklarından uzaklaşarak krizden sonra iyi sonuçlar alınabileceğine inandığını dile getirdi.

Devletin geçen yıl düzenlenen konferanstan bu yana diyalog çağrısını nasıl ele aldığı konusunda ise el-Esad, “bir buçuk yıllık bir ömrü olmasına rağmen bu dava uzun süreçli, fakat çok zengin bir süreçtir. İnsanlar ne olup bittiğini, diyalog gerçeğini, devletin ve muhalefetin tutumunu bilmiyorlar” diye belirtti.

Cumhurbaşkanı el-Esad, krizin başında tüm siyasi güç ve şahsiyetlerle diyalog kurmak istediklerini, siyasi şahsiyetleri aşıp aydınlara ve toplumsal şahsiyetlere ulaşıldığını bildirerek bu davayı siyasi bir dava olarak değil ulusal bir dava olarak gördüklerini ifade etti.

El-Esad sözlerine şöyle devam etti, “Suriye’deki her insan bu krizi çözme sorumluluğu taşıyor. O dönemde diyalog farklı makamlar tarafından ve iyi ya da kötü niyetle bize nasihat veren ülkelerce her düzeyde gündeme getirildi. Krizi istismar etmek isteyen Suriye’deki güçler ve gerçek bir ulusal konumda yer almak isteyen güçler için de aynı durum geçerliydi. Diyalogun iyi bir fikir olduğunu söyleyip bu yönde çalışmaları başlattık. Bu noktada özellikle muhalefet güçleri açısından ayrıştırma işlemi başladı. Tüm çıkarlarını bir kenara bırakıp ulusal çıkarları her şeyin üzerinde tutan ulusal muhalefet olmayı seçerek diyaloga ve siyasi sürece ve seçimlere katılan, bir kısmı hükümete bir kısmı da Halk Meclisine giren güçler vardı” dedi.

Buna karşılık doğrudan sözü edilmeyen ve ulusalcı olmayan muhalefet bulunduğunu, halkın bir gün bu muhalefetin kim olduğunu öğreneceğini belirten el-Esad, “fakat ne olup bittiğini dikkatle belirlemek gerekiyor. Bu muhalefet başlangıçta reform sürecini önerdi. Kanunların ve anayasanın düzenlenmesi ya da değiştirilmesi gibi konuları reddedeceğimizi sandı. Bunu alenen söylemiyordu. Aynı zamanda bizimle gizli kanallar aracılığıyla bu konuyla ilgilenmediği, bu sözlerin sadece medya ve halk için öne sürüldüğü, tek amacının hükümete katılmak olduğu konusunda pazarlık yapıyordu” diye belirtti.

Şantajı Reddediyor ve İlişkilerimizde Ahlak ve İlkeselliği Temel Alıyoruz

İlkesel açıdan hükümete katılım konusunda bir sorun bulunmadığını söylediklerine işaret eden el-Esad, hükümetin tek bir tarafla sınırlı olmayıp tüm halkın mülkü olduğunu, başka bir gücün de hükümete katılabileceğini belirterek fakat şantajı kabul edemeyeceklerini, herhangi bir tarafla ilişkilerde ahlak ve ilkeselliği temel aldıklarının altını çizdi.

Cumhurbaşkanı, diyalog sürecine ulaşılmasına rağmen bu güçlerin hala diyalog çağrısı yapmaya devam ettiğini söyleyerek diyalog sürecinde diyaloga gelmeyi reddettiğine dikkat çekti.

Belli bir muhalif kesimden söz ettiğini söyleyen el-Esad, “bu kesim diyaloga katılımı, diyalogdan önce diyalogun devletle bu gruplar arasında olmasını önermişti. Masada başka tarafların bulunmasını istemiyordu. Çünkü halkın savucusu ve temsilcisi olarak ortaya çıkmışlardı. Bizi de halk karşıtı olarak göstermeye çalışıyorlardı. Tabanları olmadığı için devletle müzakerelere girebilmek için fırsatçı bir tutum takınarak siyasi bir konum elde etmeyi amaçlıyorlardı. Bunu reddedip halkın tüm kesimlerini temsil eden siyasi güçleri diyaloga çağırdık. Diğer yandan bu güçlerin bir kısmı batılı elçiliklerle sürekli temas içindeydi. Onlardan diyaloga katılmamaları istendi. Çünkü onların değimiyle rejimin ya da devletin birkaç haftalık veya birkaç aylık ömrünün kaldığı, düşmüş bir tarafla diyaloga girmemeleri söylendi. Bazıları Mısır’a gidip diyaloga katılamama karşılığında Arap Ligindeki ilgili körfez ülkelerinden ya da Arap Ligindeki yetkililer aracılığıyla para aldı” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı el-Esad, söz konusu muhalif grupların reform konusunu öne sürdüklerini, onlarla yaptığı görüşmeler sırasında anayasadan ve 8. Maddeden ve kanunlardan söz ettiklerine değinerek diyalogdan yaklaşık bir ay önce Şam Üniversitesinde yaptığı konuşmada reformları ilan ettiğine dikkat çekti.

“Onların diyalogdan istedikleri reform konusunu bu diyalog aracılığıyla ortaya koymak ve bizi iki seçenekle karşı karşıya bırakmaktı. Kabul edersek halka reformu bir getirdik diyeceklerdi. Reddedersek devletin reforma karşı olduğunu ve savaş açılması gerektiğini iddia edeceklerdi” diye belirten el-Esad, dolayısıyla halkın savunucusu olarak halk tabanında ayrıcalıklı bir konum elde etme amacı güttüklerini dile getirdi.

El-Esad, devlet açısından her şeyin net olduğuna dikkat çekerek bunun fırsatçı bir grup olduğunu ve önemsenmeyip bir kenara iterek diyalogun ikinci aşamasına geçildiğini söyledi.

“Onlar yabancı elçilikler ve Arap Ligindeki körfez güçlerine dayanıp umutlarını yitirene kadar bunlarla temaslarını sürdürdüler. Son olarak diyalogdan söz ettiklerini duyduk. Bu fırsatçıları bir kenara bırakıp iyi niyetle konuşursak geç olması hiç olmamamsından daha iyidir diyelim” diye konuşan el-Esad, fakat geç gelenin samimi olması ve yeniden fırsatçı bir tutum takınmaması gerektiğini vurguladı.

El-Esad sözlerine şöyle devam etti, “bu grup batmayan bu gemide kendimize bir yer edinelim düşüncesiyle hareket etmemeli. Şu an şiddetin ve silahlanmanın tüm taraflarca reddedilmesinden söz ediyorsun. Bu sözler bazıları tarafından sürekli tekrarlanıyor. Silahlanma ve silahlandırmayı itiraf ediyorsa neden bir yıl önce bunu reddetti. Hatalı olduğunu ya da halka yalan söylediğini mi açıklayacak. İkinci ihtimali onlardan beklemiyoruz. Bilmediğini söyleyebilir. Yanlış tespit yaptığını ya da herhangi bir şey söyleyebilir. Fakat hiçbir şey olmamış gibi dönmesi kabul edilemez. Bu fırsatçılığı kabul edemeyiz.”

El-Esad, bunların diğer gemide yer bulamayacaklarına ve diğer geminin dışarıdaki meclislerde ve dış tarafların fırsatçı muhalefetin Suriye’de gerçek bir yeri olmadığını ve hiçbir rolü bulunmadığını anlamaları nedeniyle battığına inanmalarının kabul edilemeyeceğini söyledi.

Gemilerinin silahlı askeri terör eylemleri ve bu eylemin somut sonuçlar elde etmede başarısız olması nedeniyle diğer geminin battığı düşüncesiyle hareket etmelerinin çekilme ve geri adım atma olduğunu ve reddedilen bir durum olduğunu belirten el-Esad, buna karşılık farklı girişimlerin de ortaya çıktığına işaret etti.

Politikamız İlkelidir ve Krizin Başında Söylediklerimizi Bugünde Söylüyoruz

Diğer yandan Cumhurbaşkanı el-Esad, fırsatçı davranmayı reddettiklerini, ilkeli bir politika yürüttüklerini, olaylara ve oluşan koşullara karşı tutumlarını değiştirmediklerini belirterek girişimleri girişimi ortaya atan tarafa, sahip olduğu araçlara ve Suriye’deki ağırlığına göre ele aldıklarının altını çizdi.

İran’ın girişiminin kabul edildiğine işaret eden el-Esad, İran’ın bölgedeki rolü, önemi ve ilkeli tutumları ve farlı nedenlerin bunda rol oynadığını, bununla birlikte bu girişimin aynı ağırlık ve aynı ilkesellikte olması gerekmeyen fakat rol oynayabilen bir grup devletle gerçekleştiğine dikkat çekti.

Farklı tarafların girişimde bulunduğuna işaret eden el-Esad, bir kısmının Roma girişimini denetleyenlere benzer yabancı cemiyetlerden geldiğini, yabancı bir cemiyetin Suriye girişimini ya da Suriyeli şahısları himaye etmesinin şaşırtıcı olduğunu, bunun Suriye açısından ulusal düzeyde utanç verici bir durum teşkil ettiğini belirtti.

El-Esad, bu tür girişimlere birçoğunu ağırlığı ve değeri olmaması nedeniyle önem vermediklerini söyleyerek krizlerin bazı şahısların kendilerine yer edineceği alanlar olmadığını, bunun bir çeşit kriz ticareti sayıldığını ifade etti.

Devlet Politikasıyla Halkın İnancı Arasında Güçlü Bir Bağ Var

Karşılaştığı tüm zorluk ve saldırılara karşın Suriye’nin güçlü ve direngen kalması konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, “bazıları bu geminin devletin ya da parantez içinde rejimin olduğuna inanarak hata yaptı. Bu gemi vatanın tümüdür. Suriye ya batacak ya da kurtulacaktır. Bu noktada açık olmak gerekiyor. Bu devletin batıp vatanın sağ salim kurtulması imkânsız. Çünkü tüm hatalara rağmen devletin politikalarıyla halkın inancı arasında güçlü bir bağ mevcuttur. Bu ülkenin direnmesini halk sağlamıştır. Tarih açısından net olmak için halkın seçkin bir kesimi ile değil de genelde siyasetle ilgilenmeyen geniş tabanıyla bu direnişe olanak sağladığı söylenebilir” diye konuştu.

Bunun tüm halkı kapsayıp kapsamadığı konusunda ise el-Esad, tüm halkın direndiğini belirterek politikayla ilgilenmeyen, diploması olmayan ve bu atmosferi yaşamayan, fakat krizin gerçeği, içeriği ve özü konusundaki derin içgüdüsü olan halkın genelinin direndiğini söyleyen el-Esad, “ bu duruma ilk kez tanık olmuyoruz. 2003 yılında Irak savaşında aynı görüntüleri gördük. Suriye’nin Irak’a destek vermesi ve büyük ülkelerle inatlaşması nedeniyle eleştirilmişti. Batının 2005 yılından sonra Lübnan’da el-Hariri suikastının ardından da tanık olduk. Bugünse daha net şekilde ortaya çıkmıştır” dedi.

El-Esad şöyle devam etti, “ülkeyi koruyan seçkinler değil bu geniş halk tabanıdır. Açık olmak gerekirse, bu bazılarını kızdırıp öfkelendirse de bu ülkeyi koruyan ve direnmesini sağlayan ordu ve silahlı kuvvetlerdir. Ordu ve silahlı kuvvetler tüm kesimleriyle vatan uğruna canını feda etmeye hazır. Bunları daha önce duyuyor ve kahramanlıktan ibaret ferdi bir durum olduğunu sanıyorduk. Fakat genel ve toplu bir durum olduğunu öğrenmek sürpriz oldu. Ordunun cesaretiyle sağladığı başarılar olmasaydı eğer ülke bu karmaşık koşullarda tehlike içinde olurdu. Halkın bu orduyu kucaklaması ise temeldir. Bu ordu bu halkın evladıdır.”

“Toplumu doktor, aydın, çiftçi, zanaatkâr, üniversiteli ve işçi olarak sektörlere ayırdığımızda ve krizin başına döndüğümüzde, krizin mezhepsel temelde ortaya çıktığını görürüz. Başlangıçta Suriye halkı arasında Suriye’de büyük bir boşluk yaratmak ve planlarını kolaylıkla ve hızla hayata geçirmek için mezhepsel bir uçurum açmaya çalıştılar” diyen el-Esad, mezhepçiliğin dinden çıkış sayıldığını, çünkü İslam dininin ve diğer dinlerin ayırımcı ve mezhepçi olamayacağını vurguladı.

El-Esad, mezhepçilikle mücadele etmenin birçok yöntemi bulunduğunu, fakat en doğru yolun gerçek din olduğunu belirtti.

Din adamlarının bu konuda önemli ve temel bir rol oynadıklarını, pek çok saygın din adamına işkence yapıldığını, bazılarına suikast düzenlendiğini ve devletin yanında durmanın bedelini hayatıyla ödediğini bilmediğine işaret ederek din adamlarının doğruyu söylemeleri ya da denin gerçek ilkelerinden söz etmeleri nedeniyle hedef alındıklarını kaydetti.

Vatanı Halk Korudu

Cumhurbaşkanı el-Esad, krizin cevherinde mezhep çatışması yaratma hedefi taşıdığını, fakat din adamlarının bununla mücadele ettiğine dikkat çekerek daha önce de söylediğimiz gibi basın önemli bir rol oynamasaydı gazetecilerin bedel ödemek zorunda kalmayacaklarını ifade etti.

“Tüm toplumsal kesimler arasında vatanseverler, hayatını feda edenler bulunuyor. Fakat düşman bazı kesimlere odaklandı. Bu halk kesimleri ya da sektörlerinin rolünü yerine getirmesi gerekiyordu. Buna karşılık cehalet ya da uğruna dini istismar ettikleri gizli siyasi emeller nedeniyle olumsuz rol oynayan din adamları da vardı” diyerek fakat Suriyeli din adamları tarafından kuşatma altına alındıklarını, bu nedenle bu aşamada tüm kesimlerin rol oynadığı kanaati taşıdığını ifade etti.

Pek çok kesime suikast düzenlenmesi konusunda ise Cumhurbaşkanı el-Esad, her şahıstan krizin başında öne sürülen büyük başlıklarda sınırlı bir rol oynamasının istendiğini, buna rağmen herkesin bu halka mensup olduğunu, halkın vatanı koruduğu söylendiğinde bu halkın her kesimi kapsadığını dile getirdi.

Suriye’nin nereye doğru gittiği konusunda ise el-Esad, Suriye halkı olarak götürmek istediğimiz yere yöneldiğini vurgulayarak dış güçlerin etkili olduğunu, süreci hızlandırıp yavaşlatabileceğini, şu ya da bu yöne sürükleyebileceğini, fakat Suriyelilerin her şeyi yoluna sokabileceklerini ifade etti.

“Farklı kesimlere sahip olmasaydık Suriye’de olanlar yaşanmazdı. Belirli fakat etkili gruplar siyasi yada suç kapsamında yabancı planların peşinden sürüklendi. Suriye’de bu tür kesim ya da gruplar olmasaydı tüm dünyanın yönettiği ve ya Suriye’ye karşı birleşen hiçbir komplo çizmek istediğimiz geleceğimizi etkileme gücüne sahip olamazdı. Suriye’nin kaderi Suriye halkının elindedir. Terörden kurtulduğumuz zaman hiçbir sorun kalmayacak. Komplocular bile değişecektir. Bu soruna katkıda bulunan Suriyeliler komplocuları daha fazla komplo kurmaya teşvik etti. Bu nedenle iç durumu doğru şekilde ele almak gerekiyor. Komplo çok büyük. Fakat her zaman söylediğim gibi temel Suriye’de yatıyor. Bu teröristlerden kurtulduğumuz zaman ülkemizde bulunmadığını sandığımız bu tür suçların varlık nedenini araştırmamız gerekiyor. Bu toplumsal bir sorumluluktur. Nedenleri araştırıp çözmek gerekiyor. O zaman rahat olabilir ve Suriye eski haline dönebilir” diye konuştu.

Anne Suriye’nin oynadığı rol ve olaylara karışanları affetmesi, devletin affedecek güçlü konumda olmadığına ilişkin soruya yanıtında el-Esad, affın zayıflık anında değil güçlü konumdayken geldiğinin doğru bir tespit olduğuna söyleyen el-Esad, affetmenin gücün, halka ve devletin kendine güveninin kanıtı olduğunu, çünkü devletin halkı temsil ettiğini ve bunun kapsamlı bir güven olduğunu kaydetti.

El-Esad, birçok insanın aldatıldığına dikkat çekerek bazı hatalar olduğunu ve bazı şahısların yanlışlıkla tutuklandığını ve serbest bırakıldıklarını, fakat bazılarının olaylara bulaştığını ve kanunların hoşgörü ve af durumlarını belirlediğini ve tüm af hallerinde olumlu bir durum yaşandığını dile getirdi.

Arap Liginin tutumları ardından Araplık ve Arap çalışmasına dair bir inancın hala bulunup bulunmadığına ilişkin soruya yanıtında el-Esad, “her konuşmamda belirttiğim gibi her şeyin başında Suriye’nin geldiğini yineliyorum. Her vatan önceliklidir. Fakat Arap vatanı ya da Arap milliyetçiliği daha büyük bir vatan ve daha büyük bir kenttir. Suriye öncelikli ve Araplığa tabi olmak istemediğimize ilişkin sözler sınırlı ve tepkiseldir. Biz Araplığı onlara teslim etmiş oluyoruz. Ben aksini söylüyorum. Bugün Araplığa her zamankinden daha çok bağlıyım ve daha çok güven duyuyorum. Birçok görüşme ve zirvede karşılaştığım şahısların Araplığa mensup olmadıklarını öğrendim. Bize mensup olmadıkları için rahatım. Araplığın bazıları kirletmeye çalışsa da saf olduğunu öğrenmek rahatlatıcı” dedi.

Arap Ligi Araplığın Kıstası Değil

Cumhurbaşkanı El-Esad, Arap liginin Araplığın kıstası olmadığını, bir başka deyişle Araplığın örgüt olmadığını söyleyerek bunun Arap ve İslamlığa dayandığını, bu örgütün bu iki unsur olmadan mevcut olamayacağını kaydetti.

Bu iki unsurun varlığı, temeli ve önemine inanılmadığı zaman somut olarak var olana inanamayacağımıza işaret ederek sorunun inanma ya da inanmama meselesi olmadığını, Arap ligi açısından objektif olmak gerektiğini en azından 2000 yılından itibaren 90’lı yıllarda intifadanın başlaması ardından sadece bir kez toplandığına dikkat çekti.

Arap Liginin Arap ulusu için ne yaptığını sorgulayan el-Esad, “her zirveye katılımım sırasında Suriye olarak bir şey sağlanacağı konusunda hiçbir beklentimiz olmadı. Arap Liginde ulus adına gerçek bir çalışma olduğuna inanmıyorduk. En zor siyasi faaliyetim Arap zirvesine katılmaktı. Arap ulusunun çıkarı için çalışma imkânı yoktu. Bu nedenle Araplık başka Arap Ligi başka bir şeydir. Arap Ligine mensup olmak ya da olmamak da başka bir şeydir.

Söylentiler Sabun Köpüğü Gibidir

Yabancı medya organlarının Cumhurbaşkanını söylentilerin çıkmaması için her gün televizyon ekranlarında gösterme arzusu konusunda ise el-Esad, “ben şu an seninle birlikte Şam’da Cumhuriyet Sarayındayım. Her halükarda söylentiler olumsuz değildir. Biz hiçbir şekilde söylentilere yanıt vermiyoruz. Çünkü değersizdir. Söylentiler sabun köpüğü gibidir. Bir süre sonra sönecektir. Söylentilerin ayrıcalığı ise, yalanları ortaya çıkarmasıdır. Bunlar olumlu çünkü tutumumuzu pekiştiriyor. Fakat bir yandan da vatandaşı şaşırtırken onlar için ve söylentilerle moralini yükseltmeye çalıştıkları militanları için daha çok şaşırtıcı. Moralleri söylentilerle yükseltmeye çalışmak araçlarına hayali şeyler sunmak demektir. Bu da bu araçların yakında başarısız olacağını gösteriyor. Bunları önemsemiyoruz. Şu ana kadar ne benim nede Suriyelilerin yüreğine korku salabilmiş değiller. Herkes vatanı için endişeli. Bu doğal bir endişedir. Fakat bizi korkutmaları mümkün değil” dedi.

Cumhurbaşkanı el-Esad, “Sürekli tehditlere maruz kalan, fakat hala gerçekleri yayınlamakta ısrarlı olan Dünya televizyonu çalışanlarına saygılarımı sunmasını istiyorum” diyerek sözlerini noktaladı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu