İran

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun

Şeytan isyan ettiği andan itibaren düşmanı olduğu insanı yoldan çıkarmak için türlü hilelere, tuzaklara başvurmuş, sağından, solundan yaklaştığı insanın yücelip kemale ermesini engelleyerek esfele safilin çukuruna doğru çekmek için uğraşmıştır. İnsanlaşma yolunun üzerine döktüğü dikenler, kazdığı çukurlar yetmezmiş gibi, bu yolun paralelinde ilerleyen ama menzili “aşağılanmaya” ulaşan duble yollar inşa etmiş, dikkatsizce takip edildiğinde “u” dönüşü yaptırıp gidilmek istenen istikametin tersine fark ettirmeden çeviren kavisli köprüler, otobanlar ile hedefine ulaşmaya çalışmıştır. Üstelik gayet arsızca, bu yollarda gidenlerden de gitmeyenlerden de “ben sizin iyiliğinizi istiyorum”(Araf 21) diyerek ücret talep etmekten ve maneviyatını sömürdüklerinin maddiyatını da elde etmek için çaba sarfetmiştir.

Düşmanının içinden dostlar edindiği andan itibaren ise bu dostlarının danışmanı olarak hareket edip onlara her türlü şeytaniliğin “insi” versiyonunu öğretmiştir. Böylece yeryüzünde iki ayak üzerinde yürüyebilen ve konuşan canlılar içinde yaratılışının amacını unutan, kemali değil aşağılanmayı hedef edinen, Allah’a c.c. değil nefsine ve nefsinin tuğyanına itaati farz bilen, kendilerinden başkasına nefes alma hakkı tanımayan, başkalarının onurunu, namusunu, şerefini ve izzetini kendi namus, onur ve şereflerini ayaklar altına alarak yok etmeye çalışan, hedefe ulaşmak için her türlü vesileyi mübah bilen, yeryüzünü sömürseler bile, ömürlerini koca koca saraylarda geçirip mazlum halkların bütün sermayelerini ele geçirseler bile doymadıkları, doyamadıkları için kendilerine “fakir” diye hitap eden, kan dökmeden huzur bulamayan, kibirleri, inatları, kinleri ve isyanları için halkları birbirine kırdıran, savaşlar açan, şehirleri yakan, yıkan ve kibir dağının zirvesine oturup eserlerini gururla izleyen, sabrı, şükrü, rızayı zilletin temel sütunları haline getiren ve bu sütunlar üzerinden saraylar inşa eden, zerre vicdan ve merhamet taşımadıkları halde isyan ettikleri Allah c.c. ile yarışmak için Nemrut’un “Ben de dilediğime hayat verir, dilediğimi öldürürüm” (Bakara 258) sözüne benzer şekilde “rahmetlerinin gazaplarını geçtiğini” beyan eden, bakışları ile aşağılıkları korkutan, zelilleri, ahmakları köle edinen ve  böylece hipnozun kitabını yeniden yazan, varlıklarının devamını çokça söyledikleri yalana ve işledikleri ihanetlere bağlayan, “görüldüklerinde cüsseleri hoşa giden, konuştuklarında dinlenilen ve adeta elbise giydirilmiş kütükten farksız olan” (Münafikun 4), “müminlerle karşılaştıklarında biz de sizin gibi iman ettik deyip şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında biz onlarla alay etmekteyiz” (Bakara 14) diyen, bu yüzden de halkların karşısında Allah’ı c.c. zikreden, Kur’an’ı kıraat eden ve hatta türlü mızraklar icad edip her bir mızrağa gayet ustaca Kur’an sayfaları takabilen “siyonist” bakış açısını ve uygulayıcılarını yaymış, yetiştirmiş ve bütün bunları insanlığın başına musallat etmiştir. Öyle bir zaman gelmiştir ki şeytan bile bu kadar ileri gidilebileceğini düşünmediği için “ben bunlardan beriyim” (Haşr 16) diyecek hale gelmiştir.

İşte bu siyonist bakış açısı, şeytanın işini elinden aldığı günden itibaren sürekli olarak insanlığa yeni tuzaklar kurmaya başlamıştır. Allah c.c., insanlığı gönderdiği 124 bin peygamber ve belki de bir o kadar salih kulu ile uyarıp bu tuzaklardan kurtarmaya çalışmış, insanın nefsine hitap eden siyonizm her defasında onu tam da zafer kazandım dediği anda yeniden köle edinmiştir. Öyle ki bahsi geçen siyonist mantık, ne kadar kurnaz, ne kadar tehlikeli ve sinsi olduğunu Hz. Musa a.s. gibi azametli bir peygamberle yaşadıkları onca (tabiri caizse) maceraya rağmen O a.s. aralarından 40 gün ayrıldığında ve o sırada aralarında yine bir peygamber olan Hz. Harun a.s. olduğu halde o devrin müminlerini bir “buzağıya” tapmaya ikna edebilmiştir.

Bu olayı bir kavmin saflığına, aşağılığına veya dönekliğine bağlamadan önce burada bu saydığımız “cevherleri”(!) ortaya çıkaran siyonizmin “usta”lığına da dikkat etmek gerekmektedir. Siyonizm, saptırmada, kandırmada, yalanda, ihanette o kadar ustalaşmıştır ki bir peygamberin 40 günlük ayrılığı, bir diğer peygamberin varlığına rağmen bu fikriyatın, onca badireden geçen halkı haktan uzaklaştırmasına yetmiştir. Bu yüzden halkların neden saptığını tesbit etmeden, o nedeni tam olarak ortaya koymadan halklara düşman olmanın bizatihi kendisi siyonizmin ömrünü uzatacaktır. Siyonizm, asırlar boyunca bu taktiği gayet ustalıkla uygulamış, içine sızabildiği halkları haktan uzaklaştırıp özüne yabancılaştırdıktan sonra o halkların bütün maddi ve manevi zenginliklerinin üzerine çökmüştür.

Resulullah’ın s.a.a. gelişi ile çok büyük bir darbe yiyen siyonizm, karanlıklara boğduğu dünyanın üzerinde parıldayan bu nurun yansıması ortadan kaldırmak için O’nun s.a.a. ilahi aleme irtihalinden hemen sonra yine devreye girmiş, Emeviler ve sonraki saltanatlar görünümünde tekrar eski gücüne kavuştuğunu zannetmiştir. Zannetmiştir diyoruz çünkü siyonizmin burada hesaba katmadığı en büyük etken İmamlar a.s. olmuştur. İmamlar a.s. varlıkları, mücadeleleri ve şehadetleri ile siyonizmin yeryüzüne tamamen hakimiyetinin önündeki yegane engel olmuşlardır. Fakat bu engel somut bir şekilde kendini göstermektense, insanlığın ve yeryüzünün damarlarına işleyip orada zuhur edeceği zamanı beklediği için, ara ara yüzünü gösterse de siyonistler açısından çok da büyük bir tehlike olarak görülmemiştir.

Bu yüzden asırlar boyunca siyonistler, boş sandıkları meydanda rahatça at koşturmuş, sömürme, katletme, ele geçirme işlerinden bir an dahi geri durmamışlardır. Türlü ihanetler sonucunda gerçekleştirdikleri 1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinden itibaren yerleştirilmeye başlandıkları Filistin’i, 1. Dünya Savaşı’nda imzaladıkları ihanet planları ile topyekün ilhak etmek için milyonlarca insanı öldürmüş, bölgede önce kendilerine destek olacak rejimleri kurmuş sonra 2. Dünya Savaşı ile ellerindeki kanı gizleyerek kendilerini mazlum ilan edip Kudüs ve çevresini işgal etmişlerdir. Sonraki süreçlerde de hep uşakları vasıtasıyla hedeflerine bir adım daha yaklaşmış, gayet huzurlu ve emin adımlarla ilerlemeye devam etmişlerdir.

İşte tam da bu noktada Allah c.c. “Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Al-i İmran 54) ayeti mucibince, kurdukları tuzaktan emin olan siyonistlere hiç ummadıkları bir tuzakla karşılık vermiş, belki de en güvendikleri coğrafyada en büyük darbeyi “Ruhullah” ile birbirlerine bağlanan bir halkın gerçekleştirdiği İran İslam İnkılabı’ndan yemişlerdir. Ve bu darbe siyonistlerin adeta kimyasını bozmuştur. Bu andan itibaren kurdukları bütün tuzakların bozulduğuna, meydana saldıkları bütün “iplerin” yutulduğuna şahit olan siyonistler, 41 yıl boyunca fiili savaşlarla, ambargolarla İslam İnkılabı’ndan kurtulmaya çalışmışlarsa da “Dinine yardım edene Allah yardım eder” (Muhammed 7) ilkesi gereği her daim yenilgiye uğramışlardır. “Kendisi için yenilgiler çağı kapanmış olan ümmet”in kıyamı ve direnişi diğer coğrafyalardaki halkların da uyanmasına vesile olmuş, “gelen hak, batılı yok etmiştir” (İsra 81). Bunun üzerine siyonizm son ve en büyük kozunu, en büyük liderinin önderliğinde ortaya atmış, ümmeti kendi içinde meşgul ederek, birbirine kırdırarak ömrünü uzatmaya çalışmıştır ama “Şam”, helak olacakların duvarına pisleyeceği bir diyar olduğundan bu planı da tutmayacak, en büyük önderini kaybeden siyonizm, 41 yıldır aldığı darbelerden daha beter bir darbeyi alarak sevenleri, önderleri ve imamları ile birlikte helak olacaktır. İşte bugün Allah’ın c.c. “tuzak kuranların en hayırlısı” olduğunu ispat ettiği günün 41. yıldönümü olan kutsal bir gündür. Bugün İmamımızın deyimiyle “eyyamullah”tan bir gündür ki diğer eyyamullah’ın ortadan kalkmasını unutulmasını önlemiş, Allah’ın c.c. şiarlarını yeniden yükseltmiştir. Siyonistlerin bütün öfkesi bundandır, bütün kin ve nefretleri bundandır.

Biz de bu yüzden diyoruz ki eğer İslam İnkılabının insanlığa hiçbir hizmeti olmasaydı ve sadece siyonizmin bu vahşi çehresini ortaya koymuş olsaydı bile insanlık İslam İnkılabı’na ve İmam’a r.a. borçlu olacaktı. Çünkü İslam İnkılabı ile dost düşman ayrıştı, tuzaklar ortaya çıktı, hakla batıl arasındaki çizgi netleşti. Çünkü İslam İnkılabı ile “insan”, insanlığın ne manaya geldiğini yeniden hatırladı, neden var olduğunu, nereye varacağını anladı. Çünkü İslam İnkılabı ile beşer “insan” olmanın değerini ve önemini kavradı, kemale doğru yol almaya başladı.

O halde yaşasın İslam Cumhuriyetimiz, yaşasın “insan” cumhuriyetimiz. Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Nice 41 senelere…

siyasetmektebi.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu