DÜNYAİNSAN HAKLARISuriye

Davutoğlu’na Zor Sorular

Başta yaşadığımız Müslüman coğrafya olmak üzere dünya genelinde kısa bir süre içinde çok sayıda önemli olaylar meydana gelmektedir. Bu olayların hemen hepsi daha büyük bazı olaylarında habercisidir ve bu sebeple dikkatle izlenmesi gerekmektedir.

 Bu hafta gerçekleşen olaylardan en önemlisi ise şüphesiz İsrail’in tüm uluslararası yasaları hiçe sayarak Suriye’ye “açıktan” saldırıda bulunmasıydı. Açıktan saldırı diyorum çünkü, ispat edilmesi / kanıtlanması zor olan örtülü operasyonları / çalışmaları zaten yıllardır, özellikle son aylarda üst düzeyde yapmaktaydı.  

İsrail’in bu “açıktan” saldırısı, bariz olan bir çok şeyi tekrar tescilledi… Tekrar tescil edilen bu hakikatlerin en başında ise : Müslüman bir komşu ülkeye karşı, Türkiye (AKP), İsrail ve ABD’nin aynı saflarda ortak bir mücadele verdiği hakikati gelmektedir.

Bu durumun, başlı başına garip ve anormal bir durum olmasının dışında daha da garip olanı ise, İsrail’in bu saldırısının üzerine Davutoğlu’nun yaptığı açıklamadır. Davutoğlu inanılmaz bir biçimde ; İsrail’in bu saldırısını kınamak yerine, yine hedef tahtasına suçlu olarak Suriye’yi oturttu ve : “Esad neden İsrail’e çakıl taşı bile atmıyor” diyerek, Suriye’ye karşı büyük bir iftiraya imza attı.

Neden iftira diyorum çünkü, bugüne kadar Suriye yönetimi ve halkı ; gerek tüm “eylem”leriyle, gerek siyasi duruşlarıyla ve açıklamalarıyla(sözleriyle), yıllardır İsrail’e karşı mücadele içerisinde olduğunu ; 33 günlük savaşta, 22 günlük savaşta ve 8 günlük savaşta direnişe verdiği tüm desteklerle ispat etti. 

Davutoğlu tarafından iftira atılarak İsrail ile birlikte hareket ettiği ima edilen Suriye, İsrail’e ve ABD’ye karşı direnirken ; ABD’ye %100 teslim olanlar ise, çok yakın zamanda Abdullatif Şener’in de ifşa ettiği üzere, Bakanlar Kurulu’ndan karar çıkartarak, direniş örgütlerinden İsrail’i korumak için, sınıra Türk askeri göndermediniz mi? 

İsrail’in saldırısını kınamayan ve saldırıyı memnuniyetle karşılamışçasına açıklamalar yapanlar, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla hareket edenler, Suriye’nin ve tescilli İslam düşmanlarının temsilcileriyle samimi pozlar verenler, onlarla ortak amaçlar güderek onların eşbaşkanı olanlara soruyorum : Sizler hiç “Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudur ve sizden kim onları dost edinirse şüphesiz onlardan olur.” (5:51) ayetini okumadınız mı? 

Hıristiyan ve Yahudilerle dost olduğu için, şüphesiz onlardan olduğu ortaya çıkanlarla, dost olup onları destekleyen ikinci halka, ve ikinci halka ile dost olup onları destekleyen üçüncü halka ve bu dost olmuşlarla dost olan diğer tüm halkalarda, Yahudi ve Hıristiyanlardan olmuyor mu?

Madem kısa bir zaman içinde, tüm dengeleri hiçe sayarak hesaplamadan, İsrail’e karşılık vermemek işbirliği alameti ; O zaman Mavi Marmara’da şehit olan vatandaşlarımızın hesabını sizler niye halen sormadınız, Sayın Davutoğlu? 

İsrail’e karşılık vermemeyi bırakın, sizler Mavi Marmara sonrasında İsrail ile niye ticareti geliştirdiniz? Oda yetmedi, İsrail’in çıkarları ve güvenliği doğrultusunda adımlar attınız ve halende son sürat onların güvenliği için çabalamaya ısrarla niye devam ediyorsunuz? 

Kenan Çamurcu’nun da hatırlattığı, Rahmetli Şeyh Yasin’in dediği gibi : “Mücadeleye katılmıyorsunuz, Allah aşkına bari aleyhimizde olmayın!” demezler mi? 

Esad’a diktatör diyen herkese soruyorum : Kendi istediklerinde ısrar ederek, Suriye halkının taleplerini hiçe sayıp, halkın istediğini seçmesini : “Esad seçimlere katılamaz” diyerek engelleyen sizler mi diktatörsünüz, yoksa “bağımsız gözlemciler eşliğinde adil bir seçim yapılsın, halkımız istediğini seçsin” diyen Esad mı diktatör? 

Niçin Suriye halkına seçme şansı tanımıyorsunuz? Eğer bu Esad gerçekten zalim bir diktatörse, halk bir daha onu hiç seçer mi? 
Esad bu açıklamaları yaptığı andan itibaren, adaleti ve hakkı gözeten hiç bir İnsan ona diktatör diyemez. Çünkü, “Adil seçim olsun, bende halkın isteğine razı olacağım” diyen bir adamı, diktatörlükle itham etmek büyük bir zulüm ve iftira olmaz mı? 

AKP Hükümetinden ve Özellikle Davutoğlu’ndan (eğer cevap verebiliyorlarsa) bu sorulara cevap bekliyorum. Eğer bu yukarıda sormuş olduğum sorulara mantıklı ve haklı cevaplar verebiliyorlarsa, hesap günü için ne mutlu onlara.

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu