HABERLERDÜNYAİran

İran niçin Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında yoğurdu üfleyerek yiyor?

 İran İslam İnkılabı Rehberi Seyyid Ali Hamanei “Karabağ Azerbaycan toprağıdır” diye açık bir beyanda bulunmuş olmasına, Ermenistan’ın işgali sırasında İran’ın Azerbaycan’ı açık bir şekilde askeri olarak desteklemesine, hatta bu süreçte şehit vermesine rağmen, bu günlerde yaşanan Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında niçin yoğurdu üfleyerek yiyor?

FHA- Voltairenet haber sitesinde yer alan bir haber bu günlerde Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan savaş ile ilgili ilgi çekici bir bağa işaret ediyor. Azerbaycan’ın İsrail tarafından silahlandırıldığını iddia eden haber şöyle:
İsveç merkezli uçak takip hizmeti Flightradar24’e göre,

– 24 Eylül 2020’de, Azerbaycan Savunma Bakanlığı tarafından kiralanan iki İlyuşin askeri nakliye uçağı (Kayıt 4K-AZ101 ve 4K-78131) Bakü’den Ovda havaalanına (İsrail) ulaştı ve yüklendikten sonra üslerine geri döndü.

– 30 Eylül 2020’de, Azerbaycan devlet şirketi Silk Way Airlines’a [Silk Way Airlines, General David Petraeus tarafından Suriye ve Irak’taki cihatçılara kiralanan ana silah taşıyıcısıydı (o zamanlar CIA’nın müdürü ve şu anda Emmanuel Macron’un seçim kampanyasının en büyük bağışçısı olan Henry Kravis’in iş ortağı). Bkz. “Suriye’ye karşı milyarlarca dolarlık silah”] ait bir Ilyushin Il-76TD (Reg. AZQ4611) Bakü’den gelen aynı İsrail havaalanına indi ve birkaç saat sonra Azerbaycan’a geri döndü.
Haberde referans verilen Thierry Meyssan imzalı yazı ise incelendiğinde Azerbaycan ile Amerika, İsrail ve bu ülkelerin gizli örgütleri ile aralarında nasıl kirli ilişkiler ağı olduğuna dair oldukça dikkat çeken iddialar yer alıyor. Yukarıda linki verilen ve daha önce sitemizde de alıntıladığımız yazı bu gün özellikle İran’ın aslında Karabağ meselesinde tavrı net olmasına rağmen niçin yoğurdu üfleyerek yemek gibi bir yaklaşım içinde olduğuna da ışık tutuyor. Zira bu yazıda zikredilenlere göre Suriye’deki özellikle Amerika ve İsrail merkezli operasyonun içerisinde kendini aşikar etmeden Azerbaycan’ın da yer aldığı açık bir şekilde anlaşılıyor.

Aslında Suriye meselesinde kimlerin hangi cephede yer aldığını düşünürsek ve bu iki cephede Azerbaycan’ın da Batı ile birlikte Amerika ve İsrail’in ortağı olarak hareket ettiğini görüyoruz ki bu, şimdilerde yaşananların aslında bir provokasyon olabileceğine dair endişeleri güçlendirmektedir. Baba Haydar Aliyev ve onun vefatı ile birlikte yerine geçen İlham Aliyev’in soru işaretleri taşıyan kimliklerinin ardında aslında ne tür bir operasyon gerçekleştirildiği zamanla daha iyi anlaşılacaktır. Bu gün aslında oldukça tehlikeli bir süreci yaşadığımız, bu yazıda ifade edilenleri okuduğunuzda daha aşikar olacaktır.

Bahsi edilen yazının ilgili kısımlarını dikkatlerinize sunuyoruz:

Suriye’ye karşı milyarlarca dolarlık silah

Yedi yıldan beri milyarlarca dolarlık silah yasadışı bir şekilde Suriye’ye sokuldu; sadece bu somut veri bile savaşın bir demokratik devrim olduğuna ilişkin anlatımı yalanlamaya yetmektedir. Birçok belge bu kaçakçılığın, önce Başkanı olduğu CIA aracılığıyla devlet adına, ardından da özel olarak üst düzey memurların yardımıyla KKR adlı finans şirketi üzerinden olmak üzere General David Petraeus tarafından örgütlendiğini ortaya koymaktadır. Böylece başlarda ABD ve Birleşik Krallık’ın bir emperyalist operasyonu olan anlaşmazlık, Washington’da derin devlet Beyaz Saray’ın otoritesini tartışılır hale getirirken, özel bir kapitalist operasyona dönüştü. Ortaya çıkan bazı yeni unsurlar, Azerbaycan’ın bu savaşın gelişiminde üstlendiği gizli rolü gün ışığına çıkarmaktadır.

Halep’in kurtarılması ve burada bulunan Suudi karargahının ele geçirilmesi sırasında, Bulgar gazeteci Dilyana Gaytanzieva, cihatçıların terk ettiği dokuz depoda ülkesine ait silahların varlığını tespit etti. Kasaların üzerindeki bilgileri titizlikle not aldı ve ülkesine dönünce bunların Suriye’ye nasıl ulaştırıldığını araştırdı.

2009’dan beri –Mart 2013 ila Kasım 2014 arasındaki istisnai kısa dönem dışında- Bulgaristan, Avrupa’nın başlıca suç örgütlerinden biri olan SIC kökenli çok renkli bir kişilik olan Boyko Borisov tarafından yönetildi. Bulgaristan’ın aynı zamanda hem NATO, hem Avrupa Birliği’ne üye olduğunu ve bu örgütlerden hiçbirinin, uluslararası polis birimlerince uzun süredir kimliği belirlenen mafya liderlerinden birinin iktidara gelmesi karşısında bugüne kadar en küçük bir eleştiride bulunmadığını hatırlatalım.

Dolayısıyla da yaşamlarını açıkça tehlikeye atarak, Dilyana Gaytanzieva adım adım ilerleyip şebekeyi ortaya çıkarmış ve Sofya’daki Trud gazetesi de hazırladığı dosyayı yayınlamıştır. Bulgaristan Suriye’ye yönelik en önemli silah ihracatçılarından biri olmuşsa, bu konuda Azerbaycan’ın yardımından yararlanmıştır.

Bugüne kadar Azerbaycan’ın üstlendiği gizli rol

Eski FBI yetkilisi ve National Security Whistleblowers Coalition kurucusu Sibel Edmonds’a göre, 1997’den 2001’e dek Devlet Başkanı Haydar Aliyev yönetimindeki Azerbaycan, CIA’nin talebi üzerinde El Kaide’nin 2 numaralı ismi Eyman el-Zevahiri’ye ev sahipliği yaptı. Resmi olarak FBI tarafından aranıyor olsa da, o dönem küresel cihatçı ağın 2 numaralı ismi NATO’ya ait bir uçakla düzenli olarak Afganistan, Arnavutluk, Mısır ve Türkiye’ye seyahat ediyordu. Aynı şekilde Suudi Arabistan Prensi Bender bin Sultan da sık sık kendisini ziyaret ediyordu [11].

Azerbaycan –nüfusunun çoğunluğu Şii olmasına karşın- Washington ve Riyad ile sürdürdüğü güvenlik temelli ilişkilerine, Arsak Cumhuriyetinin (Yukarı Karabağ) ayrılması konusunda Ermenistan’la arasındaki anlaşmazlık konusunda kendisini destekleyen Sünni Ankara’yı da ekledi.

Haydar Aliyev’in 2003’te ABD’de ölmesinden sonra oğlu İlham Aliyev onun yerini aldı. ABD-Azerbaycan Ticaret Odası, Devlet Başkanı Aliyev’in yanında yer alan Richard Armitage, James Baker III, Zbigniez Brzeziński, Dick Cheney, Henry Kissinger, Richard Perle, Brent Scowcroft ve John Sununu ile birlikte Washington’un arka bahçesi haline geldi.

Dilyana Gaytanzieva’ya göre, Ulaştırma Bakanı Ziya Mammadov 2015 yılında devlet şirketi SilkWay Airlines’ı, masrafları Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Cumhuriyeti tarafından karşılanmak üzere CIA’nin emrine verdi. Hiç de vesveseli olmayan Dışişleri Bakanı Elmar Mammadyarov ülkesindeki büyükelçiliklerin birçoğuna « diplomatik uçuşlara » ait onay talepleri gönderdi, bu da bu ülkelerin Viyana Sözleşmesi kapsamında uçaklarda arama yapmalarına engel oldu. Üç yıldan kısa bir sürede gerçekleştirilen 350’den fazla uçuş bu olağanüstü ayrıcalıktan yararlanacaktır.

Üç yıldan kısa bir süre içerisinde, Silk Way Airlines şirketi en az 1 milyar dolar tutarında silah taşımıştır.

Gazeteci Dilyana Gaytanzieva sadece Irak ve Suriye’de değil ama aynı zamanda Afganistan, Pakistan ve Kongo’da, yine Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri hesabına cihatçılara silah tedarik eden geniş kapsamlı bir sistemi gün ışığına çıkardı. Arabistan’a teslim edilen bazı silahlar buradan tekrar Güney Afrika’ya sevk edilmiştir.

Afganistan’a nakledilen silahların, onlarla savaştığını iddia eden ABD’nin denetimi altında Talibanlara ulaştığı anlaşılıyor. Pakistan’a teslim edilen silahlar, muhtemelen Hindistan’da İslamcı saldırılar düzenlenmesine yönelikti. Kongo’da Devlet Başkanı Sassou N’Guesso’nun ve Güney Afrika’da Devlet Başkanı Jacob Zuma’nun Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarına teslim edilen silahların nihai alıcılarının kim olduğunu bilmiyoruz.

Başlıca tedarikçiler ABD’li Chemring (daha önce adını andığımız), Culmen International, Orbital ATK (aynı şekilde daha önce adını andığımız) ve PurpleShovel şirketleridir.

Bulgaristan üretimi Sovyet tipi silahlar dışında, Azerbaycan, Savunma Sanayii Bakanı Yaver Cemalov’un sorumluluğu altında Sırbistan, Çekya’dan ve nadiren de başka devletlerden silah stokları satın almıştır ve her seferinde bunların nihai alıcısı olduğunu beyan etmiştir. Elektronik istihbarat malzemeleriyle ilgili olarak, Azerbaycan’ı bu tür malzemeleri satın alma hakkı olmadığı için, İsrail, nihai alıcı olduğunu iddia eden ElbitSystems adlı şirketi kullanıma sundu. Bu istisnalar, eğer ABD ve Suudi Arabistan’ın talebiyle gerçekleştirildiyse Azerbaycan programının baştan sona Tel Aviv tarafından kontrol edildiğini açıkça ortaya koyuyor.

Suriye anlaşmazlığının tamamı süresince tarafsız olduğu iddiasını sürdüren İbrani devleti, buna karşın Suriye Arap Ordusunu defalarca kez bombalamıştır. Tel Aviv her defasında yaşananları kabul etmiş, Lübnan Hizbullah’ına yönelik silahları imha ettiğini iddia etmiştir. Gerçekte belki bir tanesi hariç bütün bu operasyonlar, cihatçılarla eşgüdüm içerisinde yürütülmüştür. Dolayısıyla bugün, her ne kadar onları desteklemek için Hava Kuvvetlerini kullanmakla yetinse de, Tel Aviv’in aynı cihatçılara yönelik silah sevkiyatlarını da denetlediğini ve aslında savaşta merkezi bir rol oynadığını öğrenmiş bulunuyoruz.

Uluslararası sözleşmelere göre nihai teslimat belgeleri üzerinde tahrifat yapılması ve meşru hükümetleri devirmeleri ya da uluslararası olarak tanınmış devletleri yıkmak için paralı asker gruplarına silah gönderilmesi uluslararası suç kapsamına girmektedir.
Peki, Azerbaycan’ın İsrail tarafından silahlandırıldığına dair bilgilerin gerçekliği ile ilgili başka kaynak var mı? Aslında bu öyle gizli saklı bir bilgi değildir. Bu gün sıradan bir arama motoruna bu konu ile ilgili bir arama yaptırdığınızda Azerbaycan’ın kullandığı özellikle stratejik fark yaratan İHA’ların İsrail yapımı olduğuna dair bilgilere hemen ulaşabilirsiniz. Bir iki örnek mi?!…

Haber7’de yer alan bir haber: Azerbaycan SİHA ile vurdu, dünya karıştı! ‘İsrail yapımı İHA şoku ortaya çıktı

Haberler.com’da yer alan bir başka haber: Azerbaycan’ın, Ermenistan top mevzisini vurduğu anda İsrail SİHA’sı görüldü

Haber Vitrini sitesindeki bu konu ile ilgili haber de şu başlıkla verilmiş: Azerbaycan Ermenileri İsrail kamikazı dronlarıyla ile vuruyor

Bu da Euronews’in 2019 tarihli haberi: Azerbaycan İsrail’den milyonlarca dolarlık kamikaze drone alıyor

Olayın gizli saklı bir durum olmadığını ortaya koyan bu kez Sabah gazetesinde yer alan bir başka haber: Azerbaycan kamikazelerle vurdu. Haberin içeriğine bakıldığında açıkça kullanılan İHA’ların İsrail menşeili olduğu ifade ediliyor.

Şimdi bütün bunların üzerine oturup hesap edildiğinde şöyle bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Suriye’nin (aslında Türkiye dahil bütün bölgenin) istikrarsızlaştırılmasında ana aktör bütün Batı ülkeleri ile birlikte Amerika ve İsrail’dir. Bu ana aktörlerin bölgedeki ortakları ise Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn gibi ülkelerle birlikte daha sonra bu ülkelerle ayrı düşen Katar ve Türkiye oldu. Yukarıda alıntıladığımız yazıda Azerbaycan’ın da nispeten gizli bir ortak olarak bu takımın içerisinde yer aldığını anlıyoruz. İşin kötü tarafı bu ortaklık olup bitmiş bir ortaklık da değil, halen devam ediyor. Zira Azerbaycan’ın kullandığı stratejik silahların özellikle İsrail menşeili olması bu iddiayı destekliyor.

İran’ın dış politikasında kırmızı çizginin bölgeden Amerika’nın ve onun biricik varlığı olan İsrail’in sökülüp atılması olduğu artık bu konuları takip etmeyen avamın da bildiği bir gerçekliktir. Peki, yukarıda resmi çizilmeye çalışılan denklemde Azerbaycan’ın yer aldığı pozisyon hesaba katılırsa İran İslam Cumhuriyeti yoğurdu niçin üfleyerek yemesin ki?!/shafagna

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu