HABERLERKÜLTÜR & SANATMAKALE KÖŞESİMEDYA ANALİZ

Suriye devlet başkanı Beşşar Esed Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesine verdiği röportajın tam metni

Suriye devlet başkanı Beşşar Esed Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesine röportaj verdi, Suriye’nin önümüzdeki 5 yılını anlattı

Asıl Sorun Teröristlerin Ülkeye Verdikleri Zarar ve Yıkımdır

Birinci Soru: Sayın Cumhurbaşkanı! Ülkenizdeki durumları nasıl görüyorsunuz? Suriye ordusu Suriye topraklarının geniş bir bölümünü kaybetti. Yani bu bölgeler merkezi yönetimden uzak kaldı. Durumları Nasıl Görüyorsunuz?

Cevap: “Sorduğun soru, durumları doğru konumuna getirmeye gerek duyuyor. Bizler klasik bir savaşta değiliz ki toprakların bir bölümünü kontrole alalım yada bir bölümünde kontrolü kaybedelim. Orduya karşı ordu olarak savaşmıyoruz ki işgal altındaki bir topraktan düşmanı kovalım. Doğrusu şu ki bizler; çetelere karşı bir orduyuz. Gerçek şu ki ordu, istediği her yere ve her bölgeye girmeyi başardı ve böylelikle ordu her yere girebiliyor ve kontrolüne alabiliyordur. Fakat ayı zamanda ordu Suriye’nin her bölgesinde bulunmadığı gibi, her noktada bulunma sorumluluğunda de değildir..”

“Kontrol yada kontrol dışından daha önemlisi teröristleri kovalamak ve bertaraf etmenin büyük bir bedeli vardır. Başka bir değişle, sorun bir yerde olup olmaman değildir. Bizim, ülke topraklarımızdaki tüm teröristleri tamamen bertaraf edeceğimizden kesinlikle hiç bir kuşkumuz yoktur. Ama asıl sorun , teröristlerin ülkeye verdileri zarar ve yıkımla birlikte bunların bedelidir. Her şeye rağmen bizler ağır bir bedel ödedik. Durumların bir çok açıdan misali olmadığı doğrudur, fakat bizleri bekleyen büyük meydan okuma krizin sona ermesi ardından fiili olacaktır..”

Krizin Uzun Sürmesinin Temel Nedeni Dış Faktördür

Son olarak Menar Kanalıyla yaptığınız röportajda halkı uzun bir çatışmaya hazırladığınız düşüncesine kapıldık.. Bunun olacağına inanıyor musunuz?

Cevap: “Hayır, Menar Kanlıyla değildi. Krizin ilk günlerinden beri her daim ‘kriz ne zaman sona erecek’ sorusunu soruyordum. Cevabım ise, uzun süre kalabilirdi. Kalabilir, çünkü krizin başından beri dış faktör ortadaydı ve belliydi. Sadece iç faktörlü bir kriz mutlaka iki yönde gider. Bu yönlerin ilki nihai olarak çözülür ve sona erer, ikincisi ise halk savaşına dönüşür. Suriye’de ne bu, ne de diğeri olmadı. Bunun nedeni de Suriye’deki krizin uzun sürmesi için askeri ve siyasi olarak çabalayan dış faktördür. Bu konuda baştan beri haklı olduğumu söylemeyebilirim..”

Kendi İrademiz, Kendi Gücümüz ve Kendi Dayanışmamızla Ülkemizi Yeniden Yapılandıracağız

Sayın Cumhurbaşkanı! Suriye’de meydana gelen yıkım büyüktür. Bu büyük yıkımı nasıl aşmanızı bekliyorsunuz?

Cevap: “Sizin II Dünya savaşından sonra Almanya’da aştığınız gibi. Ve bir çok halkın tanık olduğu savaşlardan sonra aştıkları gibi biz de aşacağız. Ortada canlı bir halk olduktan sonra toprağı yapılandıracak ve kalkınmayı sağlayacak odur. Daha önce kendimizi ve ülkemizi yapılandırdığımız gibi şimdi de yeniden yapılandıracağız. Tüm geçenlerden faydalanarak ülkemizi bir kez daha yapılandıracağız..”

“Sorunda belki de finansı kastettin. Bizler halkız. Uzun zamandan beri de ihtiyaç duyduklarımızı üretmekteyiz. Kesin olan ise; daha öncesinden çok daha üretken olmamız gerekiyor. Bu biraz zaman alabilir, fakat yapacağımız budur. Kendi irademiz, kendi gücümüz ve kendi dayanışmamızla ülkemizi yeniden yapılandıracağız..”

“Dost devletlerin bizlere yardım eli uzattığı ve uzatmakta olduğu da şüphesizdir. Bu yardımlar krediye kadar da ulaşabilir. Fakat sonuçta ülkemizi yeniden yapılandıracağız..”

“Yıkımı yeniden yapılandırmaktan daha zor olan şeyse, zarar gören düşünceleri onarmaktır. Radikallik başta olmak üzere krizin sosyal etkilerini nasıl silebileceksin. Kanımca asıl ve gerçek yeniden yapılandırma düşünceleri, ideolojileri ve kavramları yeniden yapılandırmaktır. Yapı ve taş değerlidir, ama her şeyden daha çok değerli olan ise insandır. Dolayısıyla asıl ve en büyük meydan okuma insanları ve yapıları yeniden yapılandırmaktır..”

Haritada Herhangi Bir Değişiklik Kontrolün Kaybolmasına Yol Açar

Sayın Cumhurbaşkanı! Kriz çerçevesinde bazı bölgeler ya kendi olanaklarına ya da dışarıya daha çok dayanmaya başladı. Mevcut sınırlarda herhangi bir kaymanın olacağını düşünüyor musunuz?

El-Esad; “Suriye’nin içinde mi yoksa genel olarak bölgede mi kastediyorsun?

Gazeteci: Genel olarak bölgeyi kastediyorum. Özellikle de Sykes-Picot anlaşmasından yüz yıl sonra.

El-Esad; “Suriye’nin içinde mi yoksa genel olarak bölgede mi kastediyorsun? Gazeteci: Genel olarak bölgeyi kastediyorum. Özellikle de Sykes-Picot anlaşmasından yüz yıl sonra.

“Sykes-Picot anlaşmasından yüz yıl sonra sen şimdi Suriye de içinde dahil genel olarak bölge haritasının yeniden çizilmesinden söz ediyorsun. İzin ver de Suriye’yi sana eski bir mimari kemere benzeteyim. Kemer tamamıyla zirvesindeki taşa dayanmaktadır, bu taşı çektiğin zaman kemer tamamıyla yıkılır..”

“Bunu bölgeye, hatta tüm dünyaya uygulayabiliriz. Başka bir değişle bölge haritasında herhangi bir değişiklik oldukça uzak bölgelerin haritalarını da yeniden çizmek anlamına geliyor. Böyle bir şeyin, hiç kimsenin kontrol edemeyeceği bir domino etkisi vardır..”

“Herhangi bir büyük devlet bu süreci başlatabilir. Fakat kim olursa olsun, bizzat bu devletin kendisi bile bu süreci belirli bir yerde yada zamanda kesinlikle durduramaz

Özellikle de günümüzde Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşması döneminde mevcut olmayan siyasi sınırlara ilaveten mezhepsel yada etnik yeni sosyal sınırlar bulunmaktadır. Bunlar da durumları çok daha karmaşık kılmaktadır..”

“Bölge haritasında herhangi bir değişikte hiç kimse tam olarak nasıl olacağımızı tahmin bile edemez. Fakat büyük ihtimalle Ortadoğu’da çok sayıda savaşın haritası olacaktır. Pasifik’ten Atlas Okyanusuna dek hiç kimse bu savaşı durduramayacaktır.

Başkalarını Kabullenmeden Demokrasi Olamaz

Sayın Cumhurbaşkanı! Bölge önümüzdeki yıllar içinde nasıl olacak? Şekli nasıl olacaktır

Cevap: “Bir önceki sorunda sorduğun yıkıcı bölme senaryosunu uzak tutacak olursak; ben sanıyorum ki tamamen ters ve mutlak bir şekilde olumlu bir senaryo olacaktır. Bu da devlet olarak, toplum olarak nasıl davranacağımıza bağlıdır..”

“Bu senaryo; meydan okumalara dayanmaktadır.İlk meydan okuma da güvenlik ve istikrarı yeniden sağlamaktır. İkinci meydan okuma ise, yeniden yapılandırmaktır. Fakat en önemli ve en büyük meydan okuma ise; radikalizm önünde durmaktır. Çünkü bölge toplumları arasında özellikle dini açıdan bir kaymanın olduğu ve ılımlılıktan uzaklaşmanın yaşandığı açıklık kazanmıştır. Burada sorulacak soru; bu toplumları tarih boyunca olduğu gibi doğal konumuna geri getirebilir miyiz? Tüm bu zengin çeşitlilik birbiriyle normal olarak yaşayabilir mi? Bu çerçeve bazı kavramları açıklamama izin ver. Bazıları ‘hoşgörü’ bazıları da ‘uyumluluk’ diyor. Oysa bizim bu bölgede yaşadığımız ve geri getirmemiz gereken ‘homojenliktir’. Durumun hoşgörü ile ilgisi yoktur. Öyle ki hoşgörülüysen, gün gelecek karşı tarafla hoşgörülüğüne son vereceksin. Uyumlulukla da ilgisi yoktur, çünkü senden tamamen muhtelif birileriyle yaşıyorsun. Oysa ki bölgede bizi tamamen farklı ve ayrıcalıklı kılan homojenliktir. Elinin ayağınla hoşgörülü ya da uyumlu olduğunu söylemen mümkün değildir. Elin diğer elinle bütünleşiyor demen daha doğrudur. Ortak yaşam da budur işte..”

“Bir başka meydan okuma da idealimizdeki reformdur. Her daim sorulacak soru da; toplumumuzu birlik beraberlik içinde tutunmuş olarak kılacak en iyi siyasi sistem hangisidir? Uygun siyasi parti kanunu nedir? Sizin Almanya’da Hıristiyan Demokratlar Partiniz var. Bizim ne İslam ne de Hıristiyan dini partilerimizin olması mümkün değildir. Çünkü biz de din, dine çağrıdır. Siyaset yapmak için değildir. Buna ilişkin de çok ayrıntı var. Fakat konunun cevheri; başkalarını kabullenmektir. Başkalarını kabullenmediğim sürece en iyi yasalara, en mükemmel kanunlara sahip olsak bile demokrasi olamaz..”

Laikliği Pekiştirmekten Başka Seçeneğimiz Yoktur

Sayın Cumhurbaşkanı! Bölgede mevcut bu İslami yöneliş çerçevesinde kendinize has vizyonla laikliğe nasıl bakıyorsunuz?

Cevap: “Bu gayet önemli bir sorudur. Bölgede çoğu insan bu ilişkiyi idrak etmemekteler. Ortadoğu bölgesi ideolojik bir bölgedir. Arap toplumu da genel olarak Araplık ve İslam olmak üzere iki temele dayanır. Bunun haricinde herhangi bir şey küçüktür. Bölgemizde komünistler, liberaller ve daha başkaları var. Bizde Arap milliyetçiliğinden daha küçük olan Suriye milletçiliği var. Fakat tüm bunlar büyük temeller değildir..”

Çoğu insan laikliği; daha önce komünistlik olduğu gibi dinsizlik olarak anlamışlardır. Oysa ki gerçek böyle değildir. Suriye’de bizler açısından laiklik din özgürlüğüdür. Bölgede birçok mezhepleriyle Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudilerle sahip olduğumuz çok çeşitliliği güzel kılan da bu tür laikliktir. Toplumun birlikteli ve gerçek vatandaşlığın hissedilmesi açısından laiklik gereklidir. Dolayısıyla laikliği pekiştirmeden başka hiçbir seçeneğimiz yoktur. Çünkü temelde bölgemizde din zaten güçlüdür. Burada belirtmek isterim ki dinin güçlü olması kötü bir şey değil, güzel bir şeydir. Asıl kötü olan radikalliktir, öyle ki radikallik teröre götürür. Her radikal terörist değildir, fakat her terörist radikaldir..”

“Dolayısıyla soruna cevap olarak bizler; kendi kavramlarımızla laik bir devletiz. Bizler herkesin din ve ibadet özgürlüğüne saygı gösteriyor, hiç kimsenin din ya da mezhepsel veya ırk açısından başkasına davranmasına izin vermeyiz. Herkes dinlerine, ırklarına yada mezheplerine bakılmaksızın eşittir..”

Yedinci Soru: Sayın Cumhurbaşkanım! İki buçuk yıllık ‘Arap Baharı’ olarak bilinen olguya nasıl bakıyorsunuz?

“Yanlış bir kavramdır. Çünkü baharda ne kan ne de ölüm yoktur. Baharda ne radikallik , ne okulları yıkmak, ne öğrencileri okullara gitmekten ve öğrenmekten men etmek yoktur. Kadınları kendilerine uygun kıyafetler giymekten men etmek yoktur. Bahar en güzel sezondur, oysa ki bizim şu an yaşadığımız en zor durumdur. Dolayısıyla kesinlikle bahar değildir. Suriye’de olanları, insanları vahşice öldürmeyi, kesip doğramayı, derilerini yüzmeyi, organlarını yemeği ve daha bir çok insanlık dışı ayrıntıları al ve bu kavramı pazarlayanlara ver. Ver de o zaman görüşü sana bırakıyorum..”

Arap baharı yada ‘Arap baharı’ olarak adlandırılan bu olgunun Arap ülkelerinde çözdüğü mesele nedir?

Cevap: “Çözüm ne bahardan ne de başkasından gelmeyecektir. Çözüm bizim kendimizden gelir. Çözümde bulunmaları gereken bizleriz. Bizlerin etken değil, etkin olmamız gerekiyor. Kendi meselelerimizi biz çözdüğümüzde o çözüm doğru ve kalıcı olacaktır..”

“Bizler ve Ortadoğu’daki bir çok devletin bir sürü sorunu vardır. Bizler bu sorunları biliyor ve objektif bir gözle bakıyoruz. Önemli olan çözümün dışarıdan deil, içerden gelmesidir. Dışarıdan gelecek bir çözüm deforme bir çözüm olup kalıcı ve doğru olmayacaktır. Dolayısıyla diyalog yada çözüme çağrı yaptığımızda ulusalcı ve yerel olması gerektiğine inanıyoruz. İdealimizdeki Suriye’ye ulaşmak için bu gereklidir..”

Irak ve Lübnan’da Olanlar Suriye’de Olanların Verileri Olup Başka Yerlere Uzanacaktır

Sayın Cumhurbaşkanım! Çatışmanın geniş alanlara yayılmasına yol açacak herhangi bir dış müdahaleye karşı olduğunuzu söylediniz. Böyle bir şeye ulaştınız mı?

Cevap: “Bu noktada açık olalım. Yabancı müdahalenin iki türü vardır. İlki aracı ve işbirlikçiler yoluyla dolaylı, ikincisi de savaş açmak aracılığı ile direk müdahaledir. Bizler de ilk süreçteyiz. Krizin başında ‘dolaylı olsa bile Suriye’ye müdahalenin deprem fay hattıyla oynamak gibi bir şeydir. Tüm bölgenin sarsılmasına yol açacaktır..’ dedim. O zamanlarda özellikle medya olmak üzere ‘el-Esad, krizi herkese ulaşacak şekilde genişletmekle tehdit ediyor’ denildi. Tabii ki bu, ne dediğimi anlamadıklarının bir kanıtıdır. Oysa ki şimdi de olan budur. Gerçekçi bakacak olursak daha önce Lübnan, şimdi de Irak’ta olanlar Suriye’deki krizin verileridir. Doğal olarak da bu daha geniş alanlara uzanacaktır..”

“Her şeye rağmen bizler hala ilk süreçteyiz, yani dolaylı müdahale sürecindeyiz ve bu sonuçları görüyoruz. Oysa ki askeri müdahale olursa olacakları siz düşünün. Tabii ki durum çok daha kötü olacaktır. O zaman radikallik, kaos, bölünme ve daha başka şeylerin domino etkisiyle nasıl yayılacağını göreceğiz..”

Suriye’nin Yanında Olan Devletlerle İlişkilerimiz Uluslar Arası Kanunların Garantilediği Bir İşbirliği İlişkileridir

Sizler Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve İngiltere gibi devletlerin Suriye’deki krize bulaşmalarını eleştiriyorsunuz. Rusya ve İran’ın da bu krize bulaştıkları doğru değil mi?

Cevap: Devletler arasında işbirliği ile bir devletin içişlerine müdahalede bulunup güvenlik ve istikrarını sarsmak arasında büyük fark vardır. Devletler arasındaki işbirliği iki tarafın arzularıyla olup egemenliklerine, özgürlüklerine, karar hürriyetine ve istikrarına karşılıklı saygı çerçevesinde olur. Rusya, İran ve Suriye’nin yanında olan diğer tüm devletlerle ilişkilerimiz uluslar arası kanunlar ve misakların garantilediği işbirliği ilişkileridir..”

“Oysaki sözünü ettiğin devletlerin tutum ve politikaları; uluslar arası kanun, yasa ve misakların reddettiği çirkef bir müdahaledir. İşte fark budur..”

Bundan Dolayı Irak Savaşına Karşıydık


Sayın Cumhurbaşkanı! Irak ve Lübnan’da Suriye’deki krizin bir kısım verilerinin yaşandığını söylediniz. Fakat mezhepsel sisteme dayalı kimi toplumlar yada sistemler mevcuttur. Bu devletlerde var olan Sünniler.. Şiiler gibi siyasi faktörler yada politik taşıyıcıların bu şeyi Suriye’ye taşıyacaklarını düşünüyor musunuz?

Cevap: Tabii ki mezhepsel komşu sistemler, mezhepsel anlaşmazlıklar yada halk savaşları olduğunda bu sana uzanacaktır. 30 yıl yada daha fazla bir süre önce de Lübnan’da oldu. Bundan dolayı da Suriye 1976 yılında Lübnan’a kendini ve Lübnan’ı korumak için müdahale etti. Bunun için de Irak’ta olanlara önem veriyoruz. Çünkü komşularda olanlarla direk etkileneceğiz. Bu noktadan hareketle de ABD’nin teşvikleri ve tehditlerine rağmen Irak’a karşı savaşa karşı çıktık. Öyle ki Amerikalıları ikna ve razı edip istikrarırımızı kaybetme kanaatimiz olmadı. Dolayısıyla mezhepsel sistemler, tehlikeli sistemlerdir. Bu da laik sistemlerin gereğini daha çok kanıtlıyor..”

Nusra Cephesi Kaide’nin Bir Koludur, Onun İçin Aynı İdeolojiyi Taşıyor

Sayın Cumhurbaşkanı! Sizler Nusra Cephesine karşı savaşıyorsunuz. Bize bu cepheden söz eder misiniz? Nedir bu cephe, kimlerce destekleniyor, kim finanse ediyor ve kim silahlandırıyor?

Cevap: “Nusra Cephesi Kaide terör örgütünün bir koludur. Böylece tamamen aynı ideolojiyi taşımaktadır. Suriye, Irak, Lübnan ve Ürdün’de bulunuyor. Temel olarak aynı ideolojiyi taşıyan ve maddi gücü bulunan tüm illegal örgütler ve varlıklı şahıslar tarafından destekleniyor ve finanse ediliyor. Büyük miktarda para ve silahlara sahiptir. Çünkü bağışlar direk olarak sağanmaktadır. Bunun içinde kaynağı tam olarak belirlemek kolay değildir…”

“Temel olarak İslami bir devlet kurma hedefi taşıyor. İslamı düşünüyor ve Vehhabi mezhebini benimsiyor. Böylece tüm bunlar Kaide Örgütünün düşüncesinde toplanıyor. Aynen Afganistanda olduğu gibi..”

“Şimdi de Suriye’de bulundukları yerlerde bu ideolojiyi ve şeriatı uygulamaya çalışıyorlar. Temel olarak da kadınlara uygulamaya çalışıyorlar. Onlar din ve şeriatı uyguladıklarını söylüyor yada düşünüyorlar. Fakat tamamen İslam’dan uzaklar.. İnternet sitelerinde yada uydu kanallarında uyguladıkları vahşeti rahatlıkla görebiliriz. Onlar bizzat bunları kendi düşüncelerini ve ideolojilerini pazarlamak için kasıtlı olarak yayınlıyor. Masum insanları kesip parçaladıklarını, derilerini yüzüp iç organlarını yediklerini gördük..”

“Üyelerine gelince bir kısmı Suriyeli, bir kısmı Arap, İslam ve Avrupa ülkelerinden geliyor..”

Bu Soruya Onlar Cevap Vermeli

Suudi Arabistan ve Katar’ın teröristleri sizlere karşı silahlandırması arkasındaki neden nedir, ne gibi bir amaçları vardır?

Cevap: “Her şeyden önce sanıyorum ki bu soruya onlar cevap vermeli. Fakat ben bir kısım soru işaretleriyle cevap vereceğim. Silahlıları medyalarında iddia ettikleri gibi demokrasi ve özgürlüğe inançlarından mı destekliyorlar? Suriye’de demokrasiyi desteklemeleri için temelde ülkelerinde demokrasi var mıdır? Halk tarafından seçilen parlamentoları var mıdır? Halkın seçtiği bir anayasaya sahipler mi? Asırlardan beri halk idealindeki yönetim yada devlet şekli için karar verdi mi? Halk bu devletlerdeki sistemin krallık mı, başkanlık mı, yoksa emirlik mi yoksa başka bir şey olduğuna karar verdi mi? Dolayısıyla durum gayet açık ve nettir…”

“Kanımca bunların her şeyden önce kendi halklarıyla ilgilenmeleri gerekiyor.. Ardından da senin sorunu cevaplamaları..”

Bunu da Ne Şimdi Ne de Gelecekte Kesinlikle Bulamayacaklar

Bu süreç içinde mevcut patırtıda Suudi Arabistan ve Katar’ın komutanlığı üstlenmesine ilişkin Fransa ve İngiltere vizyonları ne anlama geliyor? Neyi kastetmek istiyorlar? Bu yönelimden istedikleri nedir?

Cevap: “Aynı şekilde Fransa ve İngiltere adına cevap veremem. Fakat sana buradaki genel izlenimi verebilirim. Kanımca Fransa ve İngiltere’nin Suriye’nin misyonuyla ilgili bir sorunları vardır. Onlara göre Suriye’nin bölgedeki rolü rahatsız edicidir. Bu devletler ABD gibi her hangi bir itiraz olmadan çıkarlarını hayata geçirecek kuklalar arıyorlar. Bizler de kukla olmayı yada onlara itiraz etmeden her istediklerini yerine getirmeyi reddettik. Her zaman egemen ve hürdük, öyle kalmayı da tercih ettik..”
“Aynı şekilde Fransa ve İngiltere adına cevap veremem. Fakat sana buradaki genel izlenimi verebilirim. Kanımca Fransa ve İngiltere’nin Suriye’nin misyonuyla ilgili bir sorunları vardır. Onlara göre Suriye’nin bölgedeki rolü rahatsız edicidir. Bu devletler ABD gibi her hangi bir itiraz olmadan çıkarlarını hayata geçirecek kuklalar arıyorlar. Bizler de kukla olmayı yada onlara itiraz etmeden her istediklerini yerine getirmeyi reddettik. Her zaman egemen ve hürdük, öyle kalmayı da tercih ettik..”

“Fransa ve İngiltere tarih boyunca sömürücü ülkeler olup görünürde de bu tarihlerini unutmayıp bölgeye yaklaşımları bu bağlamdadır. Fakat şimdi bunu muhtelif yöntemlerle, aracılarla ve taşeronlarla yapmaya çalışmaktalar. Evet, Fransa ve İngiltere Katar ve Suudi Arabistan’a ne yapmaları gerektiği konusunda direktifler verip yönlendirmelerde bulunabilirler. Fakat Fransa ve İngiltere’nin politikaları ve ekonomilerinin de Petro-dolara bağlı olduğunu unutmamak gerekiyor..” “Her şeyden önemlisi tüm bu olanların bu ülkeler açısından Suriye’den kurtulma fırsatı teşkil ettiğidir. İtaatkar olmayan bu devletten kurtulmak ve onların her istediklerine ‘evet’ diyecek bir başkan bulmak onların temel amacıdır. Bunu da ne şimdi ne de gelecekte kesinlikle bulamayacaklar..”

AB’de Bölünmenin Olduğu Açıktır

Avrupa Birliği (AB) Suriye’ye silah ambargosunu uzatmadı. Fakat aynı zamanda da ‘muhalefete’ silah gönderimine de izin vermedi. AB’nin bu adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap: “Bu konuda AB arasında bir çok yönden bölünmenin olduğu açıktır. Avrupalıların Suriye devletinden yana olduklarını söylemem mümkün değildir. Fakat Suriye devletine düşmancı tutumlara sahip Avrupalı devletler mevcuttur. Özellikle de Fransa ve İngiltere. Bunun mukabilinde Almanya gibi teröristlere silah göndermenin sonuçlarına ilişkin mantıklı sorular soran devletler de vardır. Silah gönderimi nelere yol açabilir. Her şeyden önce Suriye’de daha çok yıkım olacaktır. En büyük bedeli de Suriye halkı ödeyecektir..”

“İkinci nokta ise sen teröristlere silah gönderiyorsun. Avrupalılar da silahları gönderecekleri kimselerin terörist olduklarını biliyorlar. Kimileri ABD’nin ‘güzel Taliban var, kötü Taliban da var’ diyerek yıllar önce yaptığı gibi şimdi de ‘güzel teröristler var, kötü teröristler de var’ söylemini parlamaya çalışıyor. Bunlara göre ‘güzel Kaide var, kötü Kaide de var’. Bu da kesinlikle mantıklı değildir. Bölgedeki teröristlere silah göndermek Avrupa’nın arka bahçesinde terör ve kasoun olması demektir. Bu da yoksulluk demektir. Tümü de Avrupa’nın bölgedeki pazarını kaybetmesi anlamına geliyor. Yani Avrupalar Suriye’deki teröristlere silah göndermenin ne anlama geldiğini bilmekteler..”

Terör Burada Yayılınca Mesajını Avrupa Yönüne Gönderecektir

“ikinci sonuç ise, terörün direk Avrupa’ya ithal edilmesidir. Öyle ki terör burada yayılınca burasıyla sınırlı kalmayacak Avrupa’ya yayılacaktır. Bu da teröristlerin gayrı meşru hicreti yada Avrupalı teröristlerin ülkelerine dönmeleri aracılığı ile olacaktır..”

Siyasi Muhalefetin Aleni Siyasi Programı Vardır, Fakat Öldürme ve Kesme Terördür

On Altıncı Soru: Sizler Avrupa’nın Suriye’ye silah göndermesi halinde teröristlere göndereceğini söylediniz. Tüm silahlıların terörist olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Cevap: “Ben sana, Avrupalı Alman bir vatandaş olarak sorayım; Ülkende sana silah taşıma ve masum insanları öldürmene izin verilir mi? Vatandaşların saflarında dehşet saçma, yağmalama yol kesme, sabotaj ve benzeri eylemlerde bulunmana izin veriliri mi? Dünyanın tüm ülkelerinde asker ve polis haricinde kimseye ruhsatsız silah taşıma izni verilmez. Silah taşıma, insanları öldürme ve güven içinde yaşayan vatandaşların saflarında dehşet saçma terördür. Suriye’de yaşananlara bak, kimler silah taşıyorsa bu gibi eylemleri yapıyor. Kimileri radikal düşünce taşıyor, kimisi de kanun kaçağıdır. Bunları göz önünde bulundurmaksızın hepsi teröristtir. Dolayısıyla bizler her zaman teröristlerle muhalefet arasında fark görüyoruz. Siyasi muhalefetin aleni siyasi programı vardır. Fakat öldürme, kesme, yıkım ve benzeri eylemler; devleti gericilikte yıllar öncesine sürükler..”

On Yedinci Soru: O zaman geleceğin, teröre karşı olduğunu mu görüyorsunuz?

Cevap: “Mantık budur. Fakat Avrupada mantıklı, objektif ve gerçekçi olmayan çok sayıda devlet yetkiliniz vardır. Bunlar da mantık yerine negatif duygularla çalışıyorlar. Siyasette sevgi ve kine dayanmayan çıkarlar mevcuttur. Bölgede tüm olanlar Avrupa’nın çıkarlarına terstir. Avrupa’nın çıkarları terörle mücadeledir..”

Suriye Ordusu Kusayr Zaferinden Daha Önemli Zaferler de Sağladı

On Sekizinci Soru: Bazı taraflar Hizbullah Partisini terör örgütü olarak görüyor. Duyduğumuza göre de Hizbullah Kusayr Bölgesinde Suriye güçlerinin saflarında savaştı. Aynı zamanda İran Devrim Korumalarından elemanların Suriye’de bulunduğunu duyduk. Sizlerin bu güçlere ihtiyacınız var mı?

Cevap: “Medya bu süreç içinde ‘Suriye ordusunun zayof olduğunu ve hiçbir zafer sağlamadığını, savaşan da Hizbullah olduğunu’ lanse etmeye çalışıyor. Amaçları budur. Ama gerçek şu ki; bizler birkaç aydan beri muhtelif bölgelerde büyük zaferler sağlıyoruz. Belki de Kusayr zaferinden daha önemli zaferler sağlandı. Kimse bu zaferlerden söz etmedi. Bu zaferlerin sağlandığı bölgelerde Suriye ordusundan başka hiç kimse yoktur. Ayrıca bu süreç içinde kendi bölgelerini savunmada Suriye ordusuyla birlikte savaşan halk güçleri de var. Bu güçler yerel halktan oluşuyor. Bu da Suriye’de başarımızın bir nedenidir. Fakat Kusayr, batılı yetkililerin açıklamaları nedeniyle farklı bir önem ve ilgi aldı. Birleşmiş Milletlerdeki (BM) yetkililer bile Kusayr’da neler olduğunu bildiklerini iddia ettiler.

Hizbullah Sadece Sınır Bölgelere Militan Gönderdi

Suriye’de bulunan Hizbullah taburlarının gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Güçlü ve büyük sayıdalar mı?

Cevap: Suriye’de Hizbullah taburları yoktur. Hizbullah sadece Kusayr’da teröristlerin bulunduğu sınır bölgelere belirli sayıda militan gönderdi ve Lübnan sınırlarında teröristlerin temizlenmesinde Suriye ordusuna yardım ettiler. Suriye’nin içine hiçbir güç göndermedi. Bildiğin gibi Hizbullah güçleri İsrail yönünde konuşlanmış olup, güney Lübnan’dan ayrılmaları mümkün değildir. Hem Hizbullah ne kadar güç gönderebilir ki, birkaç yüz mü? Oysa sen Suriye ordusundan yüz binlerin olduğu bir savaştan söz ediyorsun. Bu hacimde Hizbullah’ın göndereceği gücün etkisi ne derecede olabilir ki..”

Kimyasal Silahlara İlişkin Tüm Söylemler ABD ve Batının Yalanlarının Bir Parçasıdır

Sayın Cumhurbaşkanı! Fransa ve İngiltere’nin yanı sıra ABD Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığına ilişkin kanıtlara sahip olduklarını söylüyor. Sizler de Halep haricinde BM güçlerine Suriye’ye giriş izni vermediğinizi söylemektesiniz. Bu konuda neler diyeceksiniz?

Cevap: “İlk önce Beyaz Sarayın 150 kişiye ilişkin yaptığı açıklamalardan başlayalım. Askeri açıdan herkes biliyor ki; savaş esnasında klasik silahlar bir yıl boyunca değil de bir günde bu sayıda insanı katledebilir. Kitle imha silahları da bir anda yüzlerce hatta binlerce kişiyi öldürmek için kullanılır. Dolayısıyla klasik silahla öldürebileceğin bir sayı için kitle imha silahı kullanman mantıklı değildir..”20130618-125618.jpg

“ABD, Fransa, İngiltere ve Avrupalı kimi yetkililer; bizim bu silahları Suriye’nin bir çok bölgesinde kullandığımızı iddia ettiler. Bu silahların Suriye’de var olup olmadığını bir kenara bırakalım. Öyle ki bizler, bu silahlara sahip olduğumuzu yada olmadığımızı hiç bir şekilde ilan etmedik. Tüm bunları dikkate almaksızın; şayet ellerinde en ufak bir kanıt olsa bile bu kanıtı bağıra çağıra davullarla ilan edeceklerini düşünmüyor musun? Dahası bu sonuca götüren kanıt ve ispatları nerde? Tüm bu sözler gerçekten komik olmaya başladı..”

“Yalan söyledikleri ve kimyasal silahların gerçekte teröristler tarafından kullanıldığına kanıt olarak; BM’den teröristlerin Halep’te kimyasal silah kullandıklarını soruşturmak için heyet göndermesini talep ettiğimizde; bu talebi aksatan Fransa ve İngiltere oldu. Aksattılar, çünkü BM sorştrmacıları kimyasal silahların teröristler tarafından kullanıldığını deşifre edecek, Fransa ve İngiltere’nin yalan söylediklerini tamamen ortaya koyacaktı..”

“Bizler soruşturma komitesinin gelişini reddetmedik. Gelişlerini isteyen ve talep eden bizdik. Fakat onlar bu komitenin Suriye’nin her noktasına gitmesini Irak’ta bulunduğu çalışmaların aynısını Suriye’de yapmasını, uzmanlığı alanındaki davalara müdahale etmesini talep ettiler..”

“Biz, orduya sahip ve kimsenin bilmesine izin vermeyeceğimiz sırları olan bir devletiz. Ne Fransa, Ne İngiltere, ne BM ne de hiç kimsenin bu sırlarımızı bilmesine izin veremeyiz. Onun için de Halep olayı haricinde soruşturma yapmalarına onay veremeyiz..”

Krizden Yıllar Önce Reformlar Başlamıştı

Suriye’de protestolar silahlı anlaşmazlığa dönüşmeden önce barışçıl olarak başladı. Sizi eleştirenler diyorlar ki; ‘başta bu protestoları siyasi reformlarla engellemek mümkündü, böylece Suriye’de meydana gelen yıkımın sorumluluğunun bir kısmı size düşmektedir’. Bu bakış açısına yorumunuz nedir?

Cevap: “Biz krizin başından beri; hatta belki şaşıracaksın ama krizden yıllar önce Suriye’de reformlara başladık. Kriz başladığında bir dizi yeni kanlar ve reformları onayladık ve hayata geçirmeye başladık. Olağanüstü hal kanunun kaldırdık. Bundan öteye gidip anayasayı değiştirdik ve referanduma sunup onayladık. Tüm bunları batı belki biliyor, belki de bilmiyor. Fakat batının bilmek yada görmek istemediği şey, ‘barışçıl protestolar’ dediği gösterilerin ilk günlerinde polis güçlerinden şehitlerimiz oldu. Barışçıl gösteride nasıl şehit olur? Gösterilerin başta barışçıl olduğunu söyleyenler, ilk günlerde polis güçlerinden nasıl şehit olduğunu bize izah edebilir mi? Gerçek ş ki silahlılar ta baştan beri göstericilerin arasında vardılar ve polise ateş açtılar. Bazen de gösterilerin etrafında durarak göstericilerin kendilerine ve polislere aynı anda ateş açtılar. Böylece iki taraf karşı tarafın kendisine ateş açtığını düşünecekti. Tüm bu gerçekler, daha sonra yapılan soruşturmalarda ve yayınlanan itiraflarda belgelerle kanıtlandı..”

Ölülerde En Yüksek Sayı Bombalı Eylemlerdendi

Yirmi İkinci Soru: Sayın Cmhurbaşkanı! Suriye ordusunun bazı bölgeleri bombaladığı söyleniyor. Bombalamanın haricinde başka bir seçenek yok muydu?

Cevap: “Ordu teröristleri kaçtıkları her yerde kovalıyor. Teröristler de çoğu kez yerleşim bölgelerine giriyor. Örnek olarak Kusayr Kentini alalım. Batı medyada Kusayr’da 50 bin sivilin bulunduğu çığlıklarını atıyordu. Tabii Kusayr’ın asıl yerlileri bundan daha az. Teröristler kente girdikleri zaman ahali dışarı çıktı. Ordu Kusayr’a girdiğinde sivil görmedi. Pratik olarak teröristlerin girdiği her yerde siviller dışarı çıkıyor, o zaman da çatışma başlıyor..”

“Bu sözlere de kanıt olarak; Suriyeeki kurbanların çoğunluğu askerdir. Ölen siviller ise, teröristlerin girdiklerine öldüler. Öyle ki teröristler girdiklerine toplu idamlar gerçekleştrerek, sivilleri de canlı kalkan olarak kullandılar.. Sivillerden en büyük sayı ise; intiharcı teröristlerin gerçekleştirdikleri bombalı eylemler neticesinde öldüler.. Suriye’deki ölü sayısında geriye kalanlar ise Suriye içinden yada Suriye dışından teröristlerdir..”

Türkiye ve Benzeri Devletler Siyasi Çözüm ve Ulusal Diyalogu Engelliyor

Kusayr’da gerçekleştirdiğiniz bu zaferden sonra, siz sayın Cumhurbaşkanı muhalefete el uzatmanın zamanı geldiğini görüyor musunuz? Ayrıca sizler ne dereceye kadar ulusal uzlaşmaya hazırsınız?

Cevap: “İlk başta, bizler ilk günden beri elimizi diyalog arzusuna olanlara uzattık ve tutumumuzu değiştirmedik. Krizin başında da bir ulusal diyalog konferansı düzenledik. Bunlarla eş zamanlı olarak da terörle mücadelemizi sürdürdük. Fakat muhalefetten söz ederken, herkesi aynı kefede tutmamak gerekiyor. Teröristleri politikacılarla karıştırmamak gerekiyor. Sizin de Almanya’da muhalefetiniz var ama, silah taşımıyor. Muhalefet siyasi bir çalışmadır. Dolayısıyla muhalefet dediğimizde siyasileri kast ediyor, ve evet Kusayr ile ilgisi olmaksızın bunlarla her zaman ulusal diyaloga hazırız..”

“Ulusal uzlaşmaya gelince.. Değimin doğru olduğunu sanmıyorum. Buradaki dava bir ara Lübnan’da olduğu gibi halk savaşı değildir. Güney Afrika’da da olduğu gibi beyazlarla siyahlar arasındaki bir savaş değildir. Dava şu ki; krizden çıkış yolu bulmak ve teröristleri silah bırakmaya itmek için diyalogdur. Her ihtimalde bizler Cenevre II konferansına yaklaşıyoruz ve bu konferansın da amacı budur. Gördüğünüz gibi siyasi çizgi hiçbir zaman durmadı. Fakat bunun önünde dış engeller vardır..” “Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere gibi devletler temel olarak diyalog istemiyor, kaos ve şiddetin devam etmesine çabalıyor. Suriye’de diyalog ve siyasi sürecin hayata geçirilmesinin engellenmesi arkasındaki nedenler bunlardır..”

Muhalefetin Kendini Seçimlerle Kanıtlaması Gerekiyor

Siyasi muhalefetin hangi bölümünü meşru bölüm olarak kabul etmeniz mümkündür?

Cevap: “Silah taşımayan, terörü desteklemeyen ve siyasi programı bulunan herhangi bir muhalefeti meşru olarak saymak mümkündür. Fakat her kes biliyor ki ‘muhalefet’ kelimesi seçimlere bağlıdır. Başka bir değişle muhalif olsan bile ve halk tabanın yoksa bunun fiilen hiçbir değeri yoktur. Dolayısıyla muhalefetin, kendisini seçimlerle kanıtlaması gerekiyor. Yerel seçimler yada ondan önemlisi parlamento seçimleriyle kendisini göstermesi ve kanıtlaması gerekiyor. Bizler, kendilerine ‘muhalefet’ diyen güçlerle karşı karşıyayız, fakat bu güçlerin halk tabanı nerde..”

Devlet Bakanlıkları Hediye Olarak Sunmak İçin Cumhurbaşkanının Mülkü Değildir

Bazı muhalifler, sizlerin onlar yönünde adım atmak istemediğinizi söylüyor, bu doğru mudur?

Cevap: “Tam aksine. Bizler, 2011 yılında düzenlediğimiz ilk ulusal diyalog konferansında diyaloga gelmesi için, kendini muhalif gören herkese çağrı gönderdik. O zaman bir kısmı geldi, diğer kısmı da ‘onlara doğru adım atmıyoruz’ bahanesi ile gelmeyi reddetti. Onlara doğru adım atmamızdan neyi kastediyorlar, ne vermemizi bekliyorlar, kabinede bakanlık mı? Onların parlamentoda hiçbir sandalyeleri yok, bu da anayasaya aykırıdır. Bundan ötesi de; şu an yüzlerce muhalif var. Kimin kabinede olmayı hakkettiğini nerden bileceksin. Bir kısım kriterlere gereksinim vardır, yoksa dava keyfi bir dava değildir. Bu ara kabinede yer alan tek muhalefet, seçimlere katılıp mecliste sandalyeleri olan muhalefettir. Başka bir değişle; devlet, kabine koltuklarını hediye olarak dağıtmak için Cumhurbaşkanının mülkü değildir..” “Bu gibi durumlar ulusal durumlarıdır. Kabine, anayasa ve benzeri şeylerin şekilleri halk tarafından kararlaştırılır. Fakat diyebilirim ki bizim kapımız her daim herkes için diyaloga açıktır..”

Muhalefet Ulusalcı ve Bağımsız Olduğunda Hiçbir Sorunumuz Yoktur

Sizinle muhalefet arasındaki bu diyalogun kriterleri nedir? Yurtdışındaki bazı muhaliflerin bu ulusal diyaloga katılmaları mümkün mü?

Cevap: “Muhalefet bağımsız ve ulusalcı olması ardından hiçbir sorunumuz yoktur. Fakat yurtdışındaki muhaliflere ilişkin açık olalım. Bunlar yurtdışında yaşıyor ve raporlarını yabancı dışişleri bakanları ve istihbarat cihazlarına takdim ediyor. Bizim halkın arasında değil de, yabancı bir toplumun içinde yaşamasının yanı sıra onları finanse edenler, onların kararlarına sahiptir. Yani bu muhalefetin kendine has kararı yada bağımsızlığı yoktur. Bizim açımızdan da muhalefet, yabancı devletleri değil de kendi halkını temsil etmelidir. Gerçekten muhalefet olması için Suriye halkı ile yaşaması, ve ona yakın olması kaçınılmazdır. Ancak bu durumda siyasi sürecin bir parçası olabilir. Fakat Yurtdışında kalıp yabancı devletlerin hegemonyası altında olmasıyla bizler buna muhalefet değil vekil muhalefet deriz..”

Çünkü Ne Yapacaklarına Arkalarındaki Devletler Karar Verecektir

Sayın Cumhurbaşkanı! Daha önceki sözlerinizde ‘diyalog istediğimizde kölelerle değil efendileriyle diyaloga otururuz’ demiştiniz. Dolayısıyla ilk süreç olan terörle mücadelenin bitmesi ardından gelecekte bu güçlerle diyaloga ne derecede hazırsınız?

Cevap: “Bizler Cenevre II Konferansına bu diyalog için gideceğiz. Fakat ben bu sözleri pratikte ne olacağını açıklamak için söyledim.Karar sahibi olamayan biriyle oturup müzakerelerde bulunmak yerine, karar sahibiyle direk oturman daha mantıklı olur. Bunların arkasında duran devletler onlara ne yapacaklarını ve ne yapmayacaklarını, neyi kabul edeceklerini ve neyi kabul etmeyeceklerini söyleyecek ve bu bağlamda yönlendirme-direktiflerde bulunacaktır. Uydu kanalları aracılığı ile Fransa’nın Şam büyükelçisinin onlarla nasıl konuştuğunu ve onlara nasıl talimat verdiğini, onları nasıl sövdüğünü rahatlıkla görebilirsin. Başka bir video kesitinde ve muhalefetin bizzat kendi itiraflarıyla da ABD büyükelçisinin onları nasıl sövdüğünü de görmen mümkündür..”

“Dolayısıyla bizler pratik olarak ABD, Fransa ve İngiltere’nin yanı sıra Türkiye ve katar gibi taşeronlarıyla müzakerelerde bulunacağız. Yurtdışı muhalefet olarak adlandırılan bu güçler ‘muvazzaflardan ibarettir. Bundan dolayıdır ki ben efendi ve köleden söz ettim..”

Cenevre II Konferansının Suriye’de Diyalogu İlerletmek İçin Önemli Bir İstasyon Olmasını Umuyoruz

Cenevre II Konferansından beklentiniz nedir? Konferans ardından bir donukluk mu bir ilerleme mi olacak?

Cevap: “ Bizler Cenevre II Konferansının Suriye’de diyalogun ileri alınmasında bir istasyon teşkil etmesini umut ediyoruz. Özellikle de yılın başlarında Cenevre I Konferansına dayalı siyasi bir çözüm vizyonu ilan ettik.Fakat bu temenniyle gittiğimiz aynı zamanda geçekleri idrak etmemiz gerekiyor..”

“Birincisi. Bu konferansın başarılı olmasında çıkarları olmayan devletler vardır. Sözünü ettiğimiz bu devletlerin kendileri de terörü desteklemekteler..” “Mantıklı olan soru şu ki Cenevre II ile meydandaki terör arasında nasıl bir ilişki vardır. Cenevre II Konferansının umduğumuz gibi başarılı olması ve teröristlerle birlikte silahların Suriye’ye akışına son vermesi halinde krizin sonu başlamış olacaktır. Öyle ki şu ana kadar Suriye’de 29 devletten teröristlerin bulunduğu saptanmıştır. Fakat her hangi bir şey olmayıp terörün devam etmesi halinde hiçbir siyasi çözümün anlamı ya da faydası yoktur. Pratik olarak siyasi çözüm terörün son bulmasına dayalıdır. Cenevre II Konferasının başarılı olması için de bu noktadan hareket etmesi gerekiyor..”

Mantıklı Olarak Başarılı Olmasında Herkesin Çıkarı Var

Cenevre II Konferansının başarılı olmaması halinde ne gibi sonuçlar olabilir?

Cevap: “Her durumda bu devletler terörü desteklemeye devam ediyor ve edecektir. Krizin Suriye’de son bulmaması halinde başka devletlere yayılacaktır, başka bir değişle durumlar daha kötü olacaktır. Mantıken Cenevre II Konferansının başarılı olmasında herkesin çıkarı vardır.. Fakat yurtdışı muhalefet açısından başarılı olması halinde aldıkları tüm paraları kaybedecekler. Ve elinde ne para ne de halk tabanı olmaksızın hiçbir şeye sahip değilsin..”

Seçimlerde Kazanan Hükümete Katılır

Cenevre II Konferansının muhtelif siyasi taraflardan üyeleri kapsayan bir hükümeti öne sürmesi mümkün müdürü?

Cevap: “Suriye girişiminde de bunu öne koyduk. Bu girişimde parlamento seçimlerine hazırlık yapacak ve muhtelif taraflardan oluşacak genişletilmiş bir hükümet önerisinde bulunduk. Böylelikle seçimlerde kim kazanırsa katılır, kazanmayan da yersiz kalır. Yani bizler, krizin başından beri böyle bir öneride bulunduk ve böyle bir şeye hala açığız, bu konuda hiçbir sorunumuz yoktur..”

Bu Koşullarda Bırakmam Ulusal Bir İhanettir

Sizi eleştirenlerin bazıları; ‘Suriye’de çok kan döküldü, bu da gelecekte engel teşkil edecektir. Bunun nedeni de yönetimdir..’ demekteler. Yenilenmiş Suriye’ye ulaşma yolunda siz sayın Cumhurbaşkanı makamınızdan vazgeçmeye ne derecede hazırsınız?

Cevap: “Anayasa gereğince Cumhurbaşkanının bir sorumluluğu ve görevi vardır. 2014’te görev süresinin de sona ereceği bir tarih vardır. Ülke kriz içinde olduğu zaman Cumhurbaşkanına düşen görev ve sorumluluk daha az değil, daha büyüktür. Kriz esnasında ülkeyi terk etmemen en doğalıdır. Tam aksine ilk önce durumu ve meseleyi çözmen gerekiyor.. Her daim olduğu gibi fırtınaya tutulan bir geminin kaptanı örneğini hatırlatıyoruz. Düşün ki fırtınaya tutulan geminin kaptanı hemen imdat boyuna atlayıp kaçtı..”

“Bu koşullar içinde görevimden çekilme kararı alırsam ulusal bir ihanet sayılır. Fakat görevini bırakma kararı halk tarafından alındığında bu tamamen farklı bir durumdur. Halkın, görevini bırakmanı yada kalmanı istediğini nasıl anlayabilirsin, şüphesiz referandum yada seçimlerle. Son alarak anayasaya yapılan referanduma yüzde 58 bir oran katılım sağlandı. Bu da mevcut koşullar için gayet iyi bir rakamdır. Referandumda halkın yüzde 89.4’ü anayasaya evet dedi. Bu da gayet önemli bir göstergedir..”

“Suriye’de sorun Cumhurbaşkanı değildir. Fakat onlar Cumhurbaşkanını, devleti muhaliflerin arkasında duran ülkelere bedavaya vermek için adres olarak koydular. Böyle ce onların her istediklerine evet diyecek bir başkasını getirmeyi planladılar.. Tüm dava da bundan ibarettir..”

Halk Tabanı Olmadan Yerinde Kalamazsın

Sayın Cumhurbaşkanı! Sizler ailenizle birlikte Şam’da yaşamaktasınız. Cumhurbaşkanı ve ailesine halk desteğinin hacmi nedir?

Cevap: “Bir çok uluslar arası devlet ve kimi komşuların sana karşı olduklarında ve seni düşürmek için her şeyi yaptıklarında kalmanı sağlayacak bir halk tabanın yoksa kesinlikle yerinde kalamazsın..”

Suriye halkı bilinçli bir halktır. Krizin başlarından beri ne olduğunu ve ne planlandığını idrak etti ve devletinin ordusunun yanında kaldı..”

Önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacaktır, bu seçimler nasıl olacak?

Cevap: “ Yeni anayasa doğrultusunda olacak. Yani birden fazla kişi aday olacak ve yeni bir deneyim yaşanacak. Denemeden nasıl olacağını bilmek zordur.

Demokrasi İçin Her Şeyden Önce Toplumu Kalkındırman Gerekiyor

Önümüzdeki beş yıl için Suriye’yi nasıl görüyorsunuz?

Cevap: “En büyük meydan okumanın radikallik olduğunu tekrar ediyorum. Bu radikallikle düşünceyle, kültürle ve programlarla mücadele etmeyi başarmamız halinde selim bir demokrasiye doğru ilerleyebiliriz.. Suriye’de gördüğümüz demokrasi hedef değildir, sadece istikrar ve kalkınma için bir vesiledir..” “konu kanunlar yada anayasalardan ibaret değildir. Bunların tümü sadece araçtır. Demokrasiyi uygulamak için her şeyden önce toplumu kalkındırman gerekiyor. Demokrasi tamamen bir kültürdür. Birinci dereceden de sosyal bir davadır. İnsanların düşüncelerinde ve mantıklarında bir çok tapuların ve yasakların olmasıyla demokrasiyi tam olarak uygulaman çok zordur. Bu yasakların başında da radikal düşünceler yer almaktadır..”

“Tabii ki tüm bunlara rağmen bizler Suriye’de yeniden yapılandırmayı umuyoruz. Sabote edilen tüm ekonomik ve hizmet kurumlarını, sanayi ve üretim kurumlarını yeniden yapılandırmayı hedefliyoruz. En önemlisi de herkesin bu krizden cehaletin toplumların en büyük düşmanı olduğunu öğrenmeleri gerekiyor..” Tüm bunlar başlıklardan ibarettir. Fakat aynı zamanda Avrupa’nın da bizlerle birlikte bir çok ders aldığını ve çok şey öğrenmiş olmasını temenni ediyoruz.

Gazeteci: Sizlere çok teşekkür ediyorum sayın Cumhurbaşkanım. Karakteriniz beni gerçekten çok etkiledi.Sizi gördüğüme de çok sevindim. Batı ve Avrupa’daki alemin bu röportajdan bir şeyler öğrenmelerini, size ve ülkenize bakış açılarını yeniden gözden geçirmelerini temenni ediyorum.

Cumhurbaşkanı el-Esad: Ben sana teşekkür ediyor, Suriye’ye hoş geldin diyorum.

“Tam yetkiye sahip bir geçiş hükümeti konusundaki anlaşmayı da içeren adımları belirleyen 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirgesi’ni uygulamaya sokacak, bir Suriye Barış Konferansı’nı en güçlü şekilde destekliyoruz.”

“Düzenlenecek konferansın tarafları soruna ciddi ve yapıcı şekilde katkıda bulunmalıdır. Taraflar Suriye halkını tam olarak temsil etmeli ve Cenevre Bildirgesi’ni uygulamaya istikrar uzlaşmayı tesis etmeye kararlı olmalıdır.”

“Suriye merkezli terör ve aşırı unsurlardan ayrıca giderek artan mezhep çatışmalarından endişe duyuyoruz. Suriye, azınlıklar ve tüm dinî gruplar da dahil, tüm Suriyeliler’e ait olmalıdır. Suriye yetkililerinden ve muhalefetinden, Cenevre Konferansı’nda, El Kaide’yle bağlantılı tüm örgüt ve bireylerin Suriye’den çıkarılacağını taahhüt etmesini bekliyoruz.

“Suriye’de kimyasal silah kullanımını kınıyoruz. Kim tarafından olursa olsun, Suriye’de sivilleri hedef alan tüm saldırıları, tüm insan hakları ihlâllerini de en sert şekilde kınıyoruz.”

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu