İNSAN HAKLARI

Suriye’yi Kaybederse ABD İmparatorluğunu Yitirir

ABD’nin giderek artan çılgın retoriği bu hafta yeni bir absürtlük seviyesine ulaşırken ABD dışişleri Bakanı Hillary Clinton, hem Batılılara hem de onların taşeronu ülkelere, ABD’nin önceden tasarlanmış terör kampanyası ve Suriye’de şiddet kullanarak rejim değişikliği planlarıyla ilgili olarak  “ilerlemenin önünde engel oluşturdukları gerekçesiyle Rusya ve Çin’in bedel ödemeleri” noktasında tavırlarını netleştirmeye çağırdı.

 

Newyorker dergisinin 2007 yılında yayınladığı Seymour Hersh’e ait “The Redirection” başlıklı bir yazıda İran, Suriye ve Lübnan’daki rejimlerin altını oymak, istikrarsızlaştırmak ve dolayısıyla yıkmak için ABD, Suudi Arabistan, İsrail ve diğer ülkelerin El-Kaide bağlantılı şiddet yanlısı aşırılıkçı örgütleri finanse ettiğini, silahlandırdığını ve harekete geçirmekte olduğunu yazmıştı. Şiddet kampanyası açıkça önceden tasarlanmış olan jeopolitik bir oyun olarak Arap baharı tarzında kotarıldı, dolayısıyla açıkça şiddet yanlısı terörist bir ağla karşı karşıya kalındığı gerçeğini ortaya koydu. İronik bir şekilde “teröre karşı savaş”ın güdüsü olan bu terörist şebekeler, şu an Batılı ülkeler tarafından paradoksal bir şekilde finanse ediliyor, silahlandırılıyor ve destekleniyor.

 

ABD Dışişleri Bakanlığının terörist ülkeler listesine aldığı Libya İslami Silahlı Grubun komutanı Abdulhakim Belhac’ın liderliğini yaptığı Libyalı teröristlerin,(libya’lı nato cu teröristler) şu an Suriye’nin dört bir yanını saran ve ayrım gözetmeyen bombalı saldırılar konusunda uzman, Iraklı aşırılık yanlısı örgütlerle birlikte “Özgür Suriye Ordusu”na katıldıkları bildiriliyor.

 

Gerçekte Suriyeli “isyancılar”ın gerçek doğası artık çok iyi biliniyor, öyle ki Suriye yönetimini şeytanlaştırmayı amaçlayan “gaddarlıklar”la ilgili temelsiz haberlerle kamuoyunu yönlendirme girişimleri, Rusya ve Çin gibi ülkelerin kamuoyları tarafından, sadece Batı’nın dayatmalarına karşı meydan okuma sadedinde değil aynı zamanda ahlaki bir zorunluluk olarak da son derece şüpheyle ve öfkeyle karşılanıyor.

 

Meşruiyetin yitirilmesi imparatorlukların kaybıdır

 

Wall Street ve Londra’nın küresel hegemonyası “insan hakları, “özgürlük” ve “demokrasi” maskeleri altında gizlenmiştir. Bu prensipler Batı’da tüketilirken onların maskelemeye çalıştıkları ancak karşımızda çırılçıplak duran emperyalizm, şirket tekelleri ve dünyanın dört bir yanında gerçekleştirdikleri askeri müdahaleler, açık bir şekilde giderek etkisiz hale gelmişlerdir.

 

ABD Dışişleri Bakanlığı, Batı’nın Suriye’ye ilişkin önceden tasarlanmış istikrarsızlaştırma politikalarının önünde engel oldukları için Rusya ve Çin’i suçlarken, Batı’nın meşruiyet kaybının, dünyanın bu kendi kendine hizmet eden ve savunulamaz ajandasına ikna olmamasının gerçek nedeni olduğunu görüyoruz. 

 

ABD, Suriye hükümetini devirmeyi başaramayıp bunu ancak son dakikada yapabilmeyi başarsa bile Batı’nın güvenilirliğine ve hatta onun sözde bağımsız kurumlarına son derece yıkıcı bir darbe vurulmuş olur. Bu da geleceğe ilişkin oluşturulan satranç oyununu son derece zor hale gelebilir. Batı’nın ekonomisi ve jeopolitik gücü giderek aşınacak ve zenginliği daha az çekici ve daha zayıf olacaktır. Yatırımcılar, finansal, siyasi ve hatta taktiksel olarak daha güvenli yatırımlar arayacaktır.

 

Bir imparatorluğu sürdürmek Batı’nın halen elinde tuttuğu muazzam küresel altyapıya dayanır, ancak bu altyapı rakip hegemonyalarla değil aynı zamanda tek tek uluslar içinde de rekabet eden bir altyapı olmalıdır.  İmparatorluklar, ayrıca kurumlara olan inanç ve askeri yiğitlik gibi kavramlar türünden psikolojik faktörler üzerinde inşa edilir. Batı, bütün ölçütler açısından dünyada büyük bir yanlışa düşmekte, bütün bu konseptler sosyal, ekonomik ve teknolojik paradigmaların baskısı altında meydan okumayla karşı karşıya kalmaktadır.

 

Batının yapması gereken,  giderek yıkılışa doğru giden bir imparatorluğa heves etmek ya da bu değişen dünyada konumunu uyarlamak, denenmiş ve modası geçmiş küresel paradigmalar inşa etmek yerine değişen dünyaya ayak uydurmaktır. Küresel hegemonya kurmak adına bu girişimin arkasındaki finansör şirket çıkarlarını boykot etmek, bu şirketlerin başarısızlığını garantileyecektir. Bu arada bizler gerek yerel gerekse ulusal ölçekte, bu yolsuzlukçu ve tartışmalı küresel kurumların yarattığı kaosun içinde boğulmamızı önleyecek insanlar tarafından ve onlar için inşa edilecek samimi kurumlar oluşturmalıyız.

 

Tony Cartalucci

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu