DÜNYAHABERLERİranORTADOĞU

Hollandalı casusun İran’ın nükleer tesislerine sabotajı.

Hollanda basınından “Volkskrant” , 2007 yılında bir Hollanda vatandaşının Amerika ve İsrail’in İran’ın Natanz uranyumu zenginleştirme tesislerine sabotaj planında kilit rol oynadığını yazdı.


“Erik van Sabben”  adındaki Hollanda vatandaşı bu tesislerin kontrol sistemlerine “stuxnet” virüsün bulaşmasında önemli rol oynadı. O dönemde 36 yaşında olan Van Sabben, görevinden 2 hafta sonra Dubai’de evinin yakınında bir motosiklet kazasında öldü.

Haberde Hollanda İstihbarat Servisi “AIVD”in söz konusu kişiyi işe aldığı fakat dönemin Hollanda hükümeti ve parlamento güvenlik işler komitesinin onun bu operasyonla işbirliği yapmasından habersiz olduğu ifade ediliyor. Yapılan araştırmalar 2004 yılında Mossad ve CIA’nin Natanz nükleer tesislerine ulaşabilmek için Hollanda’dan yardım istediklerini gösteriyor. Ondan 3 yıl sonra Natanz’da bir taşeron firmada mekanik mühendisi rolünde çalışan gizli bir ajan, stuxnet virüsünü hedef sisteme yerleştirdi. Bu bağlamda güvenilir bir kaynak, “Hollandalı casusun, Natanz’a stuxnet’i bulaştırma planının en önemli bölümü” olduğunu belirtti.

Hollanda basını “Volkskrant”  gazetesi son 2 yılda bu sabotaj planı ile ilgili araştırmakla meşguldü ve bu bağlamda Hollanda gizli servisinin 19 çalışanı ile görüştü. Gazete 2019 yılında Hollanda’nın bu sabotajda önemli rolü olduğunu yazdı, fakat o dönemde söz konusu virüsün bir İranlı mühendis tarafından yerleştirildiği sanılıyordu. Stuxnet virüsü İran’ın nükleer programında bir kesintiye sebep olurken dünyanın tüm bilgisayarlarına yayıldı.

Bilgili kaynaklara göre Amerika ve İsrail’in Hollanda’nın yanı sıra Almanya ve Fransa’dan da ortakları vardı. Bu yüzden de operasyonun adı Olimpiyat olarak seçildi, zira beş halka metaforu, dünyanın en ünlü uluslararası spor olayının simgesidir. Ancak yayınlanan raporlarda İngiliz İstihbarat Teşkilatının bu projedeki rolüne de değiniliyor.

Hollanda’nın, Amerika’nın Avrupa’daki yakın müttefiklerinden biri olarak Natanz nükleer tesislerine yönelik siber sabotaj operasyonlarına katıldığının ortaya çıkması, Amerika ve müttefiklerinin Batı’nın hakimiyetine karşı bu ülkelerin eylemlerinin gerçek mahiyetini ve siber savaş alanında Batı’nın çifte standartlarını bir kez daha ortaya koyuyor.

Amerika ve İsrail’in İran’ın Natanz nükleer tesislerine yönelik siber saldırısı aslında Washington’un siber güç kullanımına ilişkin ikili tutumunu açıklığa kavuşturuyor. Amerikalılar ne zaman düşmana karşı bir siber saldırı düzenleseler ki bunun açık bir örneği Stuxnet virüsü ile İran’ın nükleer tesislerine yapılan siber saldırıdır, bunu haklı ve meşru sayıyorlar, hal bu ki  benzer bir eylem diğer rakip veya düşman ülkeler tarafından yapıldığında buna tahammül edemezler.

Önemli olan nokta, nükleer tesislere zarar verebilecek fiziksel veya siber saldırıların Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kurallarına aykırı sayılmasıdır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 27 Eylül 1985 tarihinde Genel Konferansında kabul edilen GC(XXIX)/RES/444 sayılı Kararı uyarınca, “Barışçıl amaçlara yönelik nükleer tesislere yönelik her türlü silahlı saldırı ve tehdit, Birleşmiş Milletler Şartı, uluslararası hukuk ve Ajans Tüzüğü ilkelerinin ciddi bir ihlali olarak kabul edilir.”

Her zaman diğer ülkeleri Amerika’ya yönelik siber saldırılarla suçlayan Washington yetkililerinin iddialarının aksine, Amerika her zaman siber uzayı baskı uygulamak ve İran dahil diğer ülkelere fiilen saldırmak için kullanan ilk ve en büyük ülkelerden biri olarak kabul edilmektedir.

Aslında dünya çapındaki siber saldırıların büyük bir kısmından Amerikalıların kendileri sorumludur. Amerika, diğer ülkelerin hükümet ve sivil toplum merkezlerine yönelik siber saldırıların yanı sıra Stuxnet dahil olmak üzere kötü amaçlı bilgisayar virüslerinin üretimi konusunda uzun bir geçmişe sahip olan en önemli ülkelerden biridir.

Bu bağlamda Amerika casusluk faaliyetlerini ifşa eden ve Amerika Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın eski taşeronlarından Edward Snowden, 2013 yılında bu teşkilatın dünya çapındaki siber saldırıların perde arkasında olduğunu ve şu ana kadar 74 ülkeye saldırı düzenlediğini açıklamıştı. Fakat  siber saldırıların Amerika’nın düşmanlarına karşı etkili bir şekilde kullanılabilecek iki ucu keskin bir kılıç olduğunu da unutmamalıyız.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu