DÜNYASuriye

Suriye hakkında Medya Yalanlarının Nasıl Yapıldığını Anlattı

 Suriye’ye yönelik vahşi saldırının ortağı medya organlarıyla çalışan aktivistlerden Muhammed Selim Kabbani, söz konusu kanalların yalan haber uydurma, gerçekle ilgisi olmayan olay ve hikâyeler yaratma ve kamuoyunu aldatıp yanıltmak amacıyla medyada yayınlamak amacıyla sabotaj koordinatörlükleriyle yaptıkları işbirliğinin sırlarını açıkladı.

Suriye televizyonuna dün gece konuşan Kabbani, gerçekte olmayan sanal olay ve haberleri yaratmak amacıyla odalar hazırlandığına ve medya organlarında yayınlandığına işaret ederek bu odalardan birinin Lübnan’ın Arsel beldesinde bulunduğunu, medya organlarıyla bu odadan temas kurup Homs’ta olduğu yönünde haberler aktardığını bildirdi.

Aktivist Kabbani, silahlıların Homs’ta birçok bölgede ordu ve güvenlik güçlerini itham etmek ve insanları gösterilere kışkırtmak amacıyla göstericilere ateş açtıklarını ifade etti.

Homs valisinin devletin imajını kötüleyen yolsuzlukları nedeniyle göstericilerin haklı talepleri olduğuna inandığı için Homs kentinde düzenlenen gösterilere katıldığına işaret eden Kabbani, başta gösterileri hiç kimsenin emri olmadan gelişigüzel görüntülediğini söyledi.

“Daha sonra Avukat olan Ebu Yaser Lakaplı Ammar İzzettin adlı bir şahısla tanıştım. Bana gösterileri görüntüleyip internette yayınlamayı teklif etti” diyen Kabbani, göstericilerin güvenlik ve asayiş güçlerine taş ya da molotof kokteyliyle saldırıp olay çıkarmaya çalıştıklarını, dolayısıyla asayiş ve güvenlik güçlerinin kendilerini savunmak zorunda kaldıklarını belirtti.

Kendisinin gösterileri bir ya da iki dakikalığına çeşitli açılardan görüntüleme görevi üstlendiğine değinerek çekilen görüntüleri aynı yerde gösteri düzenlenmemesi halinde farklı tarihlerle yayınladıklarına dikkat çekti. Kabbani, çekilen görüntüleri montajla değiştirdiklerini, küfür ya da güvenlik güçlerini taş atılan bölümlerini kestiklerini söyleyerek Şakir Masri’nin bu görevi üstlendiğine işaret etti.

Kabbani sözlerine şöyle devam etti, “İzzettin beni bir çiftliğe götürdü. Bu çiftlikte resmi devletin bayraklarını ve normal pankartları hazırlıyorduk. Görevi devlete karşı, mezhep çatışması, ordu ve asayiş güçlerini katletmeye kışkırtmak olan ve Abdülbasıt Sarut adlı şahıs tabanca taşıyordu. Bu şahıs emirleri başka yerlerden alıyordu. Aynı zamanda farklı taraflardan para da alıyordu” diye konuştu.

Fransız sömürge bayrağı ve bazı pankartların kullanılmasını reddettiği için çiftlikten ayrıldığını bildiren Kabbani, daha sonra güvenlik güçlerince aranan Abdülrahman Urfalı adlı arkadaşının yanında bir süre kaldığına işaret ederek daha sonra Urfalı’nın tutuklandığı ve kendisinin de tehlike de olabileceği uyarısı alması nedeniyle Lübnan’a gittiğini ifade etti.

Lübnan’dan Yayınladığımız Haberleri Suriye’deymiş Gibi Sunuyorduk

Lübnan’da uydurma haberlerin hazırlandığı karanlık odalardan birini denetleyen Ebu Yakup lakaplı Ahmet Masri ile tanıştığını, Masri ile çalışmaya başladığını söyleyen Kabbani, hazırladıkları asılsız ve uydurma haberleri internet ya da telefon aracılığıyla Cezire, Arabiye, Frans 24 ve BBC gibi kanallara yolladıklarını kaydetti.

Kabbani, ”Masri benden kan torbaları, alan hastanesi donanımları ve ilaç hazırlayıp yasadışı yollarla Homs kentine geçirmemi istedi. Reddettim ve arandığım için beni yasa dışı yollarla Homs’a göndermesini istedim. Homs’a Vadi Halit yoluyla kaçak olarak girdikten sonra eski semtlerde daha sonra silahlı bir terör grubunun lideri olduğunu öğrendiğim Ayyad Safavi adlı bir şahsın yanında kaldım. Onlara silah taşımanın yanlış olduğunu anlatıp ikna etmeye çalıştım. Fakat işlerine karışmamamı istediler” diye belirtti.

Safavi ve beraberindeki silahlıların uyuşturucu kullandıklarını, kendileriyle birlikte bulunan ve şeyh olarak adandırılan Ebu Muhammed Rifai’nin uyuşturucuyu helal olarak gördüğünü bildirerek Safavi’nin beraberindeki bir şahısla birlikte evlerin arasından güvenlik güçlerini itham etmek amacıyla göstericilerin üzerine ateş açtıklarını, açılan ateş sonucu göstericilerden birinin öldüğü, çok sayıda kişinin yaralandığını ifade etti.

Kabbani şöyle devam etti, “açılan ateşin ardından Safavi ve beraberindeki şahıs meydana çıkıp havaya ateş ettiler. Daha sonra insanlara güvenlik ve ordu güçlerine karşı koyduklarını, onları ağır kayıplara uğrattıklarını söyleyip bundan sonra ordu ve güvenlik güçlerinin semte giremeyeceklerini, çünkü kendileri tarafından korunacağını bildirdiler. Böylece silahlılar kendilerine halk arasında yer edinebildi” dedi.

Silahlılar Halkı Katlediyordu

Halkı koruduklarını iddia eden silahlıların aslında halka karşı cinayetler işlediklerini ve güvenlik güçlerinin gösteri bölgesine giremediğini ifade ederek bunlara karşı çıktığı zaman kendisine öldürmeleri için saldırdıkları ordu askerlerine gönderip ailesini katletme ya da kendileriyle kalıp çalışma seçeneğiyle karşı karşıya bıraktıklarını dile getirdi.

Tehditleri nedeniyle silahlılarla silah taşımama şartıyla kalmayı kabul ettiğine değinen Kabbani, kendisine daha önce hazırlanan haberleri kendi sesiyle yayınlama görevi verdiklerini kaydetti.

Ardından Lübnan’ın Arsel beldesinde lideri Ebu Ömer olan Kaide örgütü mensubu olan bir grupla kaldığını, burada Homs kentindeymiş gibi görüntülü haberler vermeye başladığına işaret ederek kendisini televizyon kanallarına gerçek adıyla çıkmaya zorladıklarına dikkat çekti.

“Verdiğim bir haberde uluslar arası gözlemciler heyetiyle görüştüğümü iddia etmiştim. Hedef iç ve dış şahsiyetlerin kışkırtmasıyla silahlıların silahlarını devlete teslim etmelerini ön gören Annan planını baltalamaktı” diye belirten Kabbani, haber yayınladığı tüm medya organlarının Homs’tan değil de Lübnan’dan konuştuğunu bildiklerine, çünkü kendisini Lübnan numaralı telefonundan aradıklarını dile getirdi.

Kabbani, Arsel beldesindeyken Bab Ömer semtine birlikte gittiği Dani Abdüldayim’in Homs kentinin Malab semtinde yaralandığını, İngiliz uyruğu taşıdığı için ancak İnşaat semtindeki evine gelen İngiliz Büyükelçisinin yardımıyla evinden çıkarılıp hava yoluyla hastaneye kaldırılabildiğini anlattığına değindi.

Medya organlarında yayınlanan ve kendisinin sesi ve görüntüsüyle yayınladığı haberlerin Suriye dışında çekildiğini belirten Kabbani, bazen siyasi aktivist, bazen saha aktivisti, yerel koordinatörlük ya da genel kurum üyesi olarak ekranlarda belirdiğini kaydetti.

Kabbani, Homs’ta 6 ya da 7 ay kalan ve sürekli ekranlara çıkan Ebu Cafer el-Humsi adli şahsın Suudi Arabistan’dan yayın yaparak Suriye’de olduğunu iddia ettiğine dikkat çekti.

“Homs kentinin doğal bir yaşam sürdüğü bir sırada haberlerde kenti felaket kenti olarak ilan etmiştim. Silahlı gruplar grev dayatmaya çalıştıkları zaman havaya ateş açıp iş yerlerini kapatmayanları dükkânları soyup sahiplerini öldürmekle tehdit ediyorlardı” diyerek asıl hedefi birbirleri üzerinde egemenlik kurmak istemeleri nedeniyle çatışan ve bazen birbirlerini öldüren Müslüman kardeşlerle Selefi gruplara güvenlik koridorları açmak olan insani koridorlar açılması için medya seferberliğine girdiklerine dikkat çekti.

Katlettikleri Masum İnsanların Üzerinden Ticaret Yapıyorlardı

Kabbani sözlerine şöyle devam etti, “Halit Ebu Salih ekranlara elinde katlediln bir kız çocuğuyla çıkmış ve ordunun evleri bombalaması nedeniyle öldüğünü iddia etmişti. Aslında çocuk bir binada patlayıcıların patlaması sonucu hayatını kaybetmişti. Patlama sonucu bina çökmüş ve çok sayıda masum insan ölmüştü. Ebu Salih Güvenlik Konseyi toplantısıyla eş zamanlı olarak bu masum insanlar üzerinden ticaret yapmıştı.”

Ebu Salih’in yazdığı her haber için 5 bin dolar aldığına değinen Kabbani, aynı zamanda Suriye halkının zaferi, göçmenlere ya da silahlılara yardım için para topladığını, Homs’ta Müslüman Kardeşlere bağlı Devrim Komuta Merkezi kurduğunu, Halidiye katliamı gibi pek çok haber uydurduğunu ifade etti.

Halide ve Huvla Katliamları Silahlı Grupların Organizasyonu

Halidiye katliamı gerçeğini anlatan Kabbani, “260 kişinin öldüğünün iddia edildiği ve güvenlik konseyi toplantısı sırasında büyük yankı yapan Halidiye katliamının kurbanları, bomba hazırlandığı sırada patlayan binada hayatını kaybeden 20 kişiyle birlikte, daha önce silahlı gruplar tarafında kaçırılıp meydanda idam edilen ordu ve güvenlik güçleri elemanlarından oluşuyor. Daha sonra Ebu Cafer el-Homsi kod adlı Bedevi el-Muğarbel televizyona çıkıp ordunun Halidiye’de evleri bombaladığını iddia edip güvenlik konseyinde acil bir karar alınmasını talep etmişti.”

Daha sonra ordu ve güvenlik güçleri elemanlarının cesetlerini toplu mezara gömdüklerine dikkat çeken Kabbani, kalan cesetlerin tek tek gömüldüğünü bildirdi.

Hula katliamına tanıklık eden İyyad’ın kendisine silahlı bir terör grubunun askeri güvenlik binasına saldırdığını, meydana gelen çatışmanın ardından sıkışan teröristlerin hücrelerine çekilmeye çalıştığını belirterek kaçamayan silahlı grupların kurtulmak için kadın ve çocukları öldürüp medyayı seferber etme yolunu seçtiklerini anlattığına değindi.

Kabbani, yaptıklarının yanlış olduğunu anladığı için güvenlik birimlerine teslim olduğunu bildirerek Suriye kaının akıtılmasını istemediğini, silahın kan ve yıkımdan başka bir şey getirmediğini dile getirdi.

Kabbani, biz Suriye’nin yıkılmasını istemiyoruz diyerek devletin anne gibi olduğunu ve annenin evlatlarına zarar vermeyeceğini belirterek silah taşıyan herkese teslim olma ve bilgisi olanlara devlete yardım etme çağrısı yaptı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu